Modernizm, günümüzün en büyük problemlerinden biridir. Bu problem, yenilik ve yenileşme adına ayrıştırmadan, doğru yanlışa bakmadan maddi bağlam üzerinden yeni olan her tarzı, stili, bakışı toplumsal hayata pompaladı. Bizi biz eden ve bizi dünya ahiret mutluluğuna götüren kavramlarımız da yenilik uğruna yumuşatıldı, değiştirildi ve ehlileştirildi. Hayatın her alanı ve insanın her davranışı denge üzerinde ilerlemelidir. Bu dengeyi de biz ‘adalet’ diye biliyoruz. Dengenin zerre veya miskal kadar şaştığı her durum da bir ölçüsüzlük ortaya çıkarır. Bu ölçüsüzlüğü de biz ‘zulüm’ diye biliyoruz. Dolayısıyla biz, biz olduğumuz zaman zulmün ve zalimin dini, cinsiyeti, rengi, dili, zaman ve zeminini ayırmazdık. Zalim, zalimdi ve tüm zalimler de ‘Firavun, Nemrut, Dahhak ve Ebu Cehil’ diye bilinir, anılırdı.

Yenileşme, modernizm uğruna diğer birçok kavram gibi ‘zulüm’ tanımımız ve bakışımız da değişti.   Bu algının tutsakları olarak bir asra yakındır ‘zulüm’ kavramına bize gösterilen pencereden baktık ve sadece bu bakışla gördüklerimiz zulüm olarak değerlendirdik/değerlendiriyoruz.

Zulüm; kuvvet, güç ve iktidarların kitlelere haksızlık etmesi, onların hakkını gasp etmesi ve canlarına kastetmesidir. Bu tanım doğru olsa da eksiktir. Zulüm, bir yönüyle karanlık ve karartmadır. Zulüm, bir yönüyle de ölçüsüzlüktür. Nefse, kişiye, topluma, canlı cansız varlığa, eşyaya ve davranışlara dönük her türlü ölçüsüzlük zulümdür; çünkü Yüce Allah, cüzden küle kadar her varlık için bir ölçü, kıymet ve değer biçmiştir. İnsana imtihana bağlı bir irade verilmiştir. Bu irade bağlamında bu ölçüyü gözetmek veya ölçüye uymamak insanın elindedir. Haliyle adalet veya zulmün faili, amili ve etkeni insandır.

“O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: "Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş" dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf: 49)

Ayet bize, büyük küçük her iş, söz ve tutumun Allah katında bir değerlendirmeye tabii tutulduğunu ve tüm yapıp ettiklerinin insanın önüne eksiksiz konulacağını göstermektedir. Ölçüyü gözetmek/adil olmak ve ölçüsüzlük/zulüm önümüze gelecek kazanım ve kayıplarımızın ilk sırasında yer alır. İnsan, nefis olarak hesaba çekileceği gibi aile, akraba, arkadaş, toplum ve varlık ile olan ilişkisi, ilgisi ve yaklaşımıyla da hesaba çekilecektir.

Allah’tan başkasını ilah edinip edinmediği, O’nun koyduğu ölçülere göre hareket edip etmediği sorulacağı gibi yolda eziyet veren bir taşı kaldırıp kaldırmadığı da sorulacaktır.

Tüm bunları niçin söylüyoruz?

Yardım eden elin kimliği sorulmadığı gibi zulmeden elin de kimliği sorulmaz, sorulmamalıdır. Neticede ölçüyü taşıran, haksızlık yapan, aşırı gidip taşkınlık yapan birinin inkârcı veya inanmış olması çok fark etmiyor.

İnsanları tedhiş edip sokaklara korku salanın sakallı şalvarlı, askeri üniformalı, takım elbiseli veya çefili olması çok şey değiştirir mi?

Memleketler işgal ediliyor, insanlar katlediliyor, mallar talan ediliyor, ormanlar ateşe veriliyor, yollar kesiliyor, milyonlar yerinden yurdundan ediliyor ve zihinler ahlaki olarak iğfal ediliyorsa bunu yapanların bir devlet, örgüt, cemaat, makam veya kişi olması neyi değiştirir; dil, kimlik ve inançlarının farklı olması çok önem arz eder mi?

Ölçüyü bilmeyen, haksızlık yapan, zulmeden ve mağduriyete yol açan bir baba olmuş, bir amir olmuş, bir idareci olmuş veya bir önder olmuş bu zulme uğrayan kişi veya kişiler için fark eder mi? Zulme uğrayanların acıları bu isimlere göre hafifleyip fazlalaşır mı veya tatlılaşıp acılaşır mı?

Tüm bu sorulara cevabı vicdan sahibi her ağızdan koca bir ‘Hayııır!’ olarak çıkacaktır.

Kadim bir coğrafyanın farklı bölgelerinde zalimlerin kimliği ve zihniyetleri farklılaşsa da zulmün mağdurları hep mazlumlar olmuştur. Coğrafyası bakir, yüreği bakir, fikirleri bakir ve zenginlikleri ziyade olan coğrafyalara çöken zalimlerin amacı beldeye, cana, mala ve imkâna kast ederek emperyal hedeflere ulaşmaktır. Bu zulüm, Mısır’da Kıpti, Çin’de Budist, Filistin’de Siyonist, Afganistan’da ABD, Cezayir’de Fransız azgınlığı ile icra edilmektedir. Bu bağlamda İslam coğrafyasında on yıllardır ülkeleri bir savaşa çeken, tetiğe basan, bombayı patlatan, pimi çeken elin veya ismin PKK, YPG, DAİŞ, ÖSO, PARALEL, FALANJİST olması hiç fark etmiyor!