Ölümü haykıran, ölüm salası okuyan, ölüme işaret eden o kadar alamet, nişane var ki, anlayana bir işaret kâfidir; ama ey nefis senin gibi her nasihat, uyarı ve hatırlamaya rağmen bildiğini okuyan bir nefse "El ehsenu tekrar" kabilinden "Sen de öleceksin!" sözüdür.

Ey nefis! Sofralara doymadın, malla yetinmedin,  dünya seni doyuramadı, ama "Gözünü toprak doyursun!" darb-ı misali kabirde ağzın, gözün toprak ve çamurla öylesine doyacak ki... Kabirde damını aktaran da olmayacağı gibi yağmur da şıp şıp diye dökülecek cesedine.

Sadece ölüm olsa, kabirle kalsa yeter! Akabinde haşir meydanında hesaba çekilme var. O anın dehşeti, o günün şiddeti, ah vah’larla yükselen yersiz pişmanlığın seni perişan edecek, pestilin çıkacak. Haşir, bir korku ya da sevinçle neticelenecek! Herkesin defteri eline verilecek. Bu dünyada şaki/günahkâr olanlar defterindeki çirkinlik, kötülük, günah ve haramları görünce milyon defa yeniden ölmeyi ve toprak olup unutulmayı dileyecekler; ama ne fayda ki son pişmanlık faydasızdır. O gün atı alan Üsküdar'ı geçmiş olacak! Netice de o meydana terazileri ağır basan da hafif kalan da gidecek ve ayeti diliyle "O gün kimin terazisi ağır gelirse o, razı olunan bir yaşantı içindedir. Kimin de terazisi hafif gelirse onun da annesi(onu kucaklayan) ateştir."(Zilzal Süresi)

Cennet, cehennem, adalet terazileri, hayır ve günahlar insanların önüne kısım kısım gelecek. Herkes adalet terazinde o parçalardan hak ettiğine koşacak ya da itilecek! Peygamberler dâhil herkesin "Nefsi nefsi!" diye İlahi afva ve rahmete bir vesile arzuladığı bir anda şefaat yetkisi verilecek yegâne insan Efendimiz Hazret-i Muhammed(s.a.v) olacak ve O'nun hamd sancağı da kurtuluşu hakk edenlerin toplanma merkezi olacak!

O halde, Allah(c.c)'tan Muhammed aleyhisselam'ı kendin için şefaatçi kılmasını iste!

Yine de bir hatırlatmaya dönülürse; doyumsuzluğunu kabir toprağı giderecek! Oysa nefis her zaman hırsla kendine iştahlı sofralar, tamahla doyacağı arzular arardı. Şimdi ise o mahşer tablosu nefsin aklını başına getirecek; ama isyan taşı başı çoktan yarmış olacak!

Ey nefis! Seni kabre götürüp uzandıracaklar. Üzerine çok rahat bir şekilde toprak ve taş dökecekler. Canın acıyor mu acımıyor mu, üst başın kirleniyor mu kirlenmiyor mu hiç kimsenin umurunda olmayacak. Oysa daha önceden ise o kadar titizdin ki, üstüne konan tozdan haz eder, onu çabucak temizlettirdin!

Hem evinin sana ait köşesi de boş kalmış; o köşe ki sen oradan otoriteni gösterirdin, rahatına bakar, ayak ayaküstüne atar, keyfine bakardın! Oysa dünya emellerinin de tıpkı o köşen gibi baki olmadığını ah bir zamanında anlasaydın!

Dünyada iken ev, çarşı ve pazarda etrafın dostlarla dolardı. Bak, şimdi bir başına yalnız, çaresiz, perişan ve hem de karanlık, akrep ve çıyanla dolu bir kabirdesin!

Azığın da yok; oysa dünya hayatı sana keyif çatasın diye verilmemişti, Allah'ın çizdiği hudutlara- helal ve harama- riayet amaçlı bir yaşam nöbeti verilmişti.

Nöbeti hakkıyla tuttun mu?

Nöbet esnasında gaflet uykusuna daldın mı?

Şeytan ve nefis gibi gediğini bulup yürek devletine sızmaya çalışan düşmanlara karşı iman, salih amel, ihlas, takva silahıyla direndin mi?..

Elhasıl, bu dar ve karanlık kabirde bu nöbetin hesabını vereceğini düşünüyor musun?