Mümin yüreklere her zaman niçin bir musibet dokunur?

Mazlum gönüllere her zaman niçin kor düşer?

Mustazaflar her zaman niçin müstekbirlerin gadrine uğrar?

Yeryüzü tüm imkânlarıyla şu fani ömür için gelmiş, gelen ve gelecek olan herkese yeterken hala neden değerler, topraklar, mallar ve namuslar gasp edilir?

Yaşamsal fonksiyonlar ve insani hasletler zalim bir iştahla niye payimal edilir?

Bu sorular, uzadıkça uzar; ama ne kadar uzarsa da uzasın cevap açık ve nettir:

Yaratılışın amacı kulluk ve ibadettir. Tercihle bu kulluk ya kabul edilir ya da inkâra götürür. İmtihan diyarı kalbi imanla bir cevher misali kıymetlenenlerle, şirkle kömür gibi kararanların ortaya çıkış yeridir.

Bu tercihle yeryüzü, imkânlardan şımarıkça, kibirle, zalimane bir tavırla ve şükürsüzce nemalanmak isteyen batıl ve küfür cephesiyle nimetleri Malik’ul Mülk’ten bilip şükür ve hamdle nimetlerden nasiplenmek isteyen Hak ve iman ehlinin mücadelesine şahitlik eder.

Batılı kendine yol tutanlar, “Güçlü olan haklıdır, zayıfın yaşama hakkı yoktur; yeryüzü pastası paylaşılamayacak kadar değerlidir. Dolayısıyla menfaat ve iktidarımız için hedefe varan her yol meşrudur!” zihniyetiyle hareket ederler; diğer insanların güçlerini kırmak, onları kuvvet olarak zayıflatmak üzere mesai yaparlar. Şu ayetler, bu bağlamda değerlendirilmelidir:

"Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayâsızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir." ( Nahl: 90)

"Dünya hayatına dair konuşması senin hoşuna giden, pek azılı düşman iken, kalbinde olana Allah'ı şahid tutan, işbaşına geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez." ( Bakara: 204-205)

"Onlar, misaklarından sonra(ruhlarını, nefslerini ve iradelerini teslim edeceklerine dair ezelde Allah'a söz verdikten sonra) Allah'ın ahdini bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler(ruhlarını Allah'a ulaştırmazlar). Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir." ( Rad: 25)

Görüldüğü gibi yeryüzünde makam ve mevkiyi ele geçirenler çoğunlukla adalet ve iyilik üzere hareket edenlerin varlığından hoşlanmazlar. Bu insanların doğruluk mücadelelerini iktidarları için bir tehdit sayarlar; çünkü hak ve imanı azık edinip ihsana ulaşmak ve ulaştırmak isteyen bu güzide insanlar, ahitlerini bozan şımarık ve kibirli iktidar sahiplerinin batıl ve haram sermayeleri için bir tehlikedir.

Her türlü hile, entrika, tehdit, kınama, zulüm, sindirme onlar için meşrudur(!) Bu sebeple zindan, sürgün, işkence, öldürme gibi zalimane girişimlerle Allah rızasını azık edinip yeryüzüne adaleti hâkim kılmak isteyen mücadeleci müminleri güç ve kuvvet yönünden zayıflatıp güçsüzleştirirler.

Müslüman'ın imanlı gündemini belirleyen ve bu gündeme İslami bir renk veren bütün kavramlar Kur'an veya Hadis kaynaklı olmalıdır.

Mustazaf, Kur’ani bir kavramdır. Mazlum, sadece zulme uğrayan anlamına sahipken, Mazlumla yakın bir anlam ilişkisi taşıyan Mustazaf ise güç ve imkânı zorla elinden alınıp zayıflaştırılan demektir. Kur’an’ı iyice incelediğimiz zaman üç türlü mustazaf tanımlaması görürüz… (Devam edecek)