Whatsapp’ın yeni sözleşme şartları, herkesi olmasa da bir kısım insanı ihmal edilen bir gerçekle yüz yüze getirdi.
İliklerimize kadar işledi ki, bizden olmayan, bizi sevmeyen, mahremiyetimizi bizim elimizle çarşaf çarşaf deşifre eden, bizi her şeyimizle küresel baronlara ve kapitalist şirketlere pazarlayan birileri bizi gözlüyor.
Hem de evimizin içine, zihnimizin kıvrımlarına kadar gözlüyor ve izliyor.
Peki, zamanımızın yeni gücü bu kadar güçlü mü?
Hayır!
Gerçekliği, sosyal medya üzerinde sanal hale getiren bu klikler ve platformlar gücünü nereden alıyor?
Gücünü bizden alıyorlar.
Bizim üretken olmayışımızdan, taklitçiliğimizden, haz ve tutkularımızdan, teknoloji bağımlılığımızdan, endazeyi kaçırdığımızdan, zihin dünyamızı onlara ipoteklediğimizden, ‘sevme, nefret, beğenme, kabul’ kriterlerimizi onların subliminal mesajlarına endekslediğimizden güçlendiler, güçlüler…
Artık yeni bir dünyamız var ya…
Kimsenin bizi görmediğini sanıp istediğimiz sitede, blogda, portalda, sayfada ‘sözlerimizi, resimlerimizi, sırlarımızı, imkânlarımızı’ dörtnala yazdığımız, paylaştığımız yeni bir dünya: Sanal âlem…
Gerçek âlemin sorumluluğundan kaçıp sığındığımız ama bir türlü kendimiz olamadığımız, kendimizi bulamadığımız, başkasının ‘tık’larıyla hayata tık tıkladığımız yeni dünyamız…
Nasılsa herkesle irtibat kolaydı, yazışmak kolaydı; günah lağımlarında toplumsal baskıyı, vicdan muhasebesini ve Allah’a hesap endişesini taşımadan dolaşmak kolaydı.
Değme bir casustan daha ileri teknikler, kolay bir şekilde önümüze gelmişti. Artık, bu sosyal medya kulvarında bilmem kaçıncı kuşaktan akrabalar, ilkokul arkadaşları, yolda görseniz tanıyamayacağınız insanlar bir tık ötenizde kadar bize yakın oldu. Ivır zıvırına bakmadan, bizlerden neleri çaldığına aldırmadan, bizleri hangi şeytan niyetlilerin kucağına attığını hesaplamadan bizim, sizin, onların paylaştığı her türlü bilgi, resim ve video bir tuşun ötesinde…
Bas gitsin, tuşla açılsın ne olacak?
Birisinin vücudundaki yaralar, ötekinin tatil fotoğrafları, bir başkasının hazırladığı mükellef bir sofra, çocuğunun sevimli halleri, kedilerin, köpeklerin yaptığı şirinlikler, tik tok’lanmış insan halleri ne de hoşumuza gidiyordu/gidiyor?
Ta ki Whatsapp’ın yeni sözleşme şartının -tam öğrenmek için çabalamasak da- ‘bir uyanık olanın tüm uyuyanları uyandırması’yla farkına vardığımız, kafamızın ‘Vay bunlar, bizden her şeyimizi bizim rızamızla, bizim adımızla çalıyorlarmış’ gerçeğini dank ettiği iki gün öncesine kadar…
Ne de güzelmiş, şu sosyal medya platformları…
Oysa Zückenberg bedava(!) sunduğu bir Whatsapp için sadece 19 milyar dolar ödemişti.
Acaba, karakaşımıza hayran olduğu için mi yaptı bu iyiliği?
Babasının hayrı olsun diye mi yaptı bu alicenaplığı?
Nerdeee… Bir sakızın bile parasız verilmediği Kapitalist bağlamda birileri ne diye bizim, sizin ve onların adına milyar dolarlar yatırım yapsın ki…
Adamlar, açıkça şunu söylüyor; ama biz kulaklar tıkalı, körebe oynar gibi gidiyoruz.
Adamlar açık açık diyor ki;
Ücretsiz kullandığınız bu hizmetin ücreti sizsiniz!
Kimliğiniz, aileniz, değerleriniz, imkanlarınız, gücünüz, sırlarınız ve daha neler neler…
Artık, istihbarat örgütlerine, ser verip sır vermeyen direncinize ne gerek var. Ben zaten sırlarınızı sizin rızanızla alıyorum.
Sahi, Whatsapp’tan ‘Birileri bizi gözlüyor, izliyor ve mahremiyetimizi deşifre ediyor’ diye kavimler göçü başlatan bizler Allah’ın mutlak ‘gözetlemesi, denetlemesi ve bilmesi’ altında hakiki hicreti ne zaman başlatacağız.
Watsapp’tan apar topar, büyük bir hızla başka sanal paylaşım tercihlerine kaçan bizler ‘olmasın ki yağmurdan kaçarken doluya, sinek ısırığından kaçarken yılan ısırmasına’ yakalanalım.
Ahiret âleminde ‘Nereye kaçış, niçin kaçış?’ diye sorulduğunda cevabımız hazır mı?
Çağın imkanı ve nimeti olan sosyal medyadan, sanal âlemden kopalım diyemeyiz!
‘Al mektuplarını ver mektuplarımı da!’ demeye getirmiyoruz.
Sadece sanal, reel hangi mecrada olursak olalım ‘Âlemlerin Rabbine verecek bir hesabımızın olduğunu’ tekrar tekrar hatırlayalım.
Sözümüz, işimiz, kabulümüz, paylaşımımız, imzamız, onayımız ve ve ve…
Bu hesap bilinciyle işlesin ki tüm endişeler, Hakk’ın gücü ve Hakk’a tutunma yolunda bir buhar gibi eriyip gitsin!