İnsanlık, dünya ve hayat bir kavga, karmaşa ve kirlilik içinde yüzüyor ve bocalıyor. Fikir, ideoloji ve ben merkezli öneri, telkin, ilke ve yönlendirmeler çözüm üretmiyor. Çünkü ‘fikir, ideoloji ve ben’ bağlamı insan aklı kaynaklı olduğu için zaaf, eksiklik ve keyfilik içermektedir. Bu kavga, karmaşa ve kirlenmişliğe ‘ilmi, ahlaki, adil, doğru, maddi ve manevi doyum’ içeren bir çerçeve dur diyebilir, çözüm olabilir.

İnsanlık endişelidir; çünkü insanlar her yönüyle politize olmuş, partizan bir boyut kazanmış, menfaatle dünyevileşmiş, yalanla normalleşmiş, hak gaspıyla sıradanlaştırılmış siyasi anaforun içine çekilmiştir. Bu meşum süreçte nasıl bir sorumluluk yüklendiğinin hesabını yapan, sorunları eksi ve artılarıyla iyice masaya yatıran; olumlu olumsuz, yapıcı yıpratıcı eleştiri veya sahiplenmeleri kabul edebilen, her türlü saldırıyı göğüsleyebileceğinden şüphe duyulmayan bir fikriyat öne çıkmalıdır.

‘Islah, selamet, barış, merhamet ve eşitlik’ gibi insani tüm beklentileri en üst ve kemal düzeyde karşılayabilir çerçeve ve fikriyat İslam’dan başkası değildir.

İslam; yakın uzak, taraflı tarafsız, dost düşman herkesi bir ve diri tutar, kardeş kılar.

İslam; gönüllere sevinç, yüzlere tebessüm, ellere merhamet eker; zihinlerden şüphe ve acaba’ları, yüreklerden kin ve düşmanlığı söker.

İnsani sorunların giriftleştiği, problemlerin çok bilinmeyenli bir hal aldığı günümüzde çözüme aday ve sorumluluğa talip olmak kolaydır. Zor olansa o sorumluluğu taşıyabilmektir. Bu sebepledir ki sair ideolojiler ve fikirler, toplumsal yönetime ve idari mekanizmaya çabuklukla ve rahat talip olurlar; ama iş başına gelince iliklerimize kadar yaşadığımız gerçekle bizi karşı karşıya getirirler:

Nesli ve ekini (kültür, dil, algı, ekonomi vs.) yok ederler.

İslam ve Müslüman hem çözüme aday ve sorumluluk almaya taliptir, hem de bu yükün altından kalkacak bir eldeye sahiptir. Sorumluluk, liyakat ister, mesuliyet ister, bilinç ister, kabiliyet ister, yeterlik ister, tahammül ister. Hele bu sorumluluk, dairesel alan genişledikçe daha bir zorlaşır ve ciddi bir imtihan olur çıkar.  

İstikameti doğru olanın adımları da doğru olur. İstikamet, Allah’ın çizdiği gidiştir. Bu gidişin yol işaretleri Kur’an ayetleri ve Muhammed aleyhisselam’ın sünnetidir.

Kirlenen dünyaya ve düşmanlıkla boğuşan insanlığa referans ancak İslam’dır ve İslam’ı doğru anlamış ve layıkıyla teslim olmuş Müslümandır. Siyaset ve yönetime adil bir bakış ve hak bir ölçü getirme uğraşısı veren bu din, tüm mahrum coğrafyalarda mazlumların umududur, olmalıdır. Bu dinin sevdalıları tarih boyunca bu sorumluluğu yerine getirebileceklerini ‘bilgi, hikmet, mücadele, direniş, sürgün, hapis ve şehadet’ gibi nice şahitliklerle ispatlamışlar.

Sırtları hakla desteklenen, gönülleri samimiyet, fedakârlık, feraset ve takvayla güçlenen İslami çalışma ve yapılar çizgisel bir sapma gösteremez. Faraza yanlış yapsa bile onu doğrultacak hassasiyette ve kabiliyette olan birikimler muhakkak olmalıdır.

Gücünü haktan, sevgisini halktan alan temiz ve samimi İslami yapıların yanlış bir İslami algı oluşturmaktan uzak durmaları önemlidir. Kirli ayak oyunlarına çekilecek art niyetli söz, yazı ve fiillere prim verecek yaklaşımlardan uzak durmaları lazımdır. Gayret, aşk, sabırla icra edilen çabalardan ödün vermeden siyasi kulvara bir hareket ve bereket ekebilmeliler.

Kirlenen dünyaya ve düşmanlıkla boğuşan insanlığa yegane referans olan İslam’a tabii Müslüman yapılar, şu ilkeleri vizyon olarak tüm insanlara anlatabilmeli ve sunabilmelidir:

“Yönetim, beşeri bir anlayış, kabul ve yaklaşımla değil İlahi bir bakışla adil olur.

Sorunlar, kördüğüm oluşturmakla çözülmez; çünkü her kördüğüm beraberinde yeni kördüğümler getirir. Sorunlar, sadece ana düğümü çözmekle çözülür. Ana düğüm de insani fıtratın boyutlarına uyan elbiseyi giydirmekle çözülür. Fıtratın boyutlarını tamamıyla dolduracak kapsam, Kur’an ayetleridir.

Maddi kalkınma ve ekonomik refah ‘faiz, tefe, rüşvet, karaborsa…’ gibi kapitalist çirkinliğin şifreleriyle değil “ İnfak, yardımlaşma, zekat…” gibi sosyal adaleti tesis eden ve zenginle fakir arasındaki yakınlaşmayı arttıran kardeşlik kodlarıyla olur.”

İslam’ı kabul eden, İslam’ın sevgisini yüreğinde taşıyan, İslami çalışmalara gönüllü destek veren ve gayretin bir parçası olan her Müslüman’a ‘ırk, mezhep, cemaat ve camia taassubuna’ kapılmadan şu görev düşer:

İslami dinamikleri ve hak perspektifini anlatan bir dil, ikna eden bir fikir olmak!