Bülent Arınç, 1995’ten bu yana siyaset içinde yer alan bir isim. Yakın geçmişte ‘Gökçek ile ilgili tutumu, damadının FETÖ’yle iltisakı, KHK’larla ilgili açıklaması’ gündemi oldukça meşgul eden Arınç, birkaç gün önce de Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğu ile ilgili yaptığı açıklamalarla bir kez daha gündeme geldi:

“Ey hâkim ve savcılar; Osman Kavala'nın hâlâ tutuklu kalmasına hayret ediyorum, tahliye edilmesi lazım!”

"Demirtaş konusu konuşulunca ben bizi dinleyenlere bir şey söylemek istiyorum. Demirtaş'ın yazdığı çok güzel bir hikâye kitabı var Devran isminde… Ne olur onu alın bir okuyun. Ben bu korona süreci içinde bunu okudum. Bu kitabı okuduktan sonra siz Selahattin Demirtaş hakkındaki kanaatinizi belki değiştirmeyeceksiniz; ama Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı travma üzerinden kafanızda çok şeyler değişecek. Bu ülkenin mazlumlarından biri de Kürtlerdir. Kürt kardeşlerimizdir. Çözüm sürecinde bazılarının tahliyesi sağlanmıştı. Bunun da olabilir. Yargıçlar mahkemeler özgürlükçü düşünsünler."

2012’de anadilde eğitimle ilgili meclis kürsüsünde ‘Kürtçe eğitim/medeniyet dili olabilir mi?’ diyen bir Arınç, ‘sazı ve sözüyle pazarlanan bir Sılho klasiği’nden geri kalmama arzusunda mı?  25 yılın perdesi aralandığında ‘birçok kesim nezdinde yıpranmış, sözünün etkisi azalmış, inandırıcılığı darbe almış’ bir Arınç son zamanlarda yaptığı açıklamalara arka destekli bir hava vermeye çalışıyor.

Arınç’ın hangi kitabı okuduğu, kimin hakkında ne düşündüğü onun kabulü ve tercihidir. Herkes gibi Arınç da ‘travmalar, acılar ve dramlar’ üzerinden konuşabilir, fikrini söyleyebilir. Biz işin bu yönüyle ilgilenmiyoruz. Ama travmalar, acılar, dramlar, tutukluluk, işkence ve daha nice zorluklar konuşulacaksa bu bir yerlere güzelleme yaparak, gülücükler saçarak olmaz.

Bu ülkede, acılar ve travmalar üzerine konuşulacaksa, yargıçlar ve hâkimlere çağrı yapılacaksa, hukukun gereğinin yapılması hatırlatılacaksa, Kürt ve Zazaların kardeşliği dile getirilecekse olaylara tutulan kameranın açısının genişletilip 150-200 yıl önceden ele alıp bugünlere gelmek lazımdır. Tanzimatlı, Meşrutiyetli, Cumhuriyetli, Tek partili, 80’li günlerin her bir karesi konuşulmalıdır. Bu coğrafyada dili, dini ve meşrebi farklı olduğu için ötekileştirilen, asimile edilen, darağaçlarına çekilen insanlar tek tek konuşulmalıdır. Şeyh Saitler, Seyyid Rızalar, İskilipli Atıflar; Dersimler, Gêliye Zilanlar, Sayerler mazlumluğu ve dramlarıyla yeniden konuşulmalıdır. Son kırk yıldır ülkeyi ve Kürdistan coğrafyasını kana bulayan, köyleri yakan, camilere dadanan; hamile kadınları, çocukları hatta bebekleri kurşunlayarak, insanları diri diri yakarak öldüren; bir nesli inkârcı, Marksist ve ahlaka düşman olarak yetiştiren PKK de konuşulmalıdır. Kobani bahanesiyle 6-8 Ekim’de katledilen Yasin’lerin, çukur eylemlerinde çukurlara gömülen gençlerin kanına bir şekilde giren Demirtaş ve HDP’nin yaptıkları da konuşulmalıdır.

Demirtaş’ın Devran isimli eserine övgüler yağdırıp tavsiye eden Arınç’a şu birkaç kitabı tavsiye etsek acaba okur mu?

Ve yine onun sözlerine arka çıkan ve destek olan siyasi, bürokrat, yazar ve çizerler de acaba bu kitapları okuyup gerçekten dram, travma, jenosid ve mazlum kareler görmeye yürekleri dayanır mı?