Yaklaşık iki yıldan bu yana gündemde olan ‘İnfaz düzenlemesi’ geçen hafta TBMM’den geçti ve yasallaştı. Korona musibetinin dünyayı etkilediği bu demde duygular hassastır diyorduk. Herkes için eşit ve herkesi etkileyecek bir yasa düzenlemesi beklentisi içindeydik. Parmaklar kalkarken iktidar, muhalefet ve farklı hesapların değil vicdanın etkili olacağını düşünmüştük. Meğerse yanılmışız. Düne kadar, mağduriyetlerin giderilmesi konuşulunca vebali hemen 28 Şubat veya FETÖ üzerine atanlar bu kez faka bastınız. Hiç kusura bakmayın, çamura yatmayın ve günah çıkarmayın! Hırsızı, arsızı, mafya ağababalarını ve hortumlayıcı takımını cümbür cemaat dışarı çıkaran ‘isteğinize göre af’ 30 yıla iki kala hala zindanda olan Sivas mağdurlarını, Şeyhmus Alpsoy ve Muhammed Şakir gibi müminleri ne yazık ki es geçti!

Bir mafyacının teşekkür mektubunu iştahla medyaya taşıyanlar yüreğiniz yetiyorsa 28 yıldır cezaevinde olan Sivas Davası mağdurlarını; Şeyhmus Alpsoy’un hasta haliyle çilesini, Muhammed Şakir, İbrahim Göv, Ömer Aykan ve Abdullah Zengin’in zindandaki 28 yıllık masumiyetini yazın! Onlardan her birinin anne, eş, evlat veya yakınlarından birinin gecenin sessizliğinde ve seher vaktinde aleyhinde Allah’a yükselen ‘ah’lı inilti ve yakarışları topunuza yetmez mi?

Suçsuzluğu vicdan ehlince bilinen bu güzel ve mümin insanlar, kimseye minnet etmiyorlar/etmediler, illa ‘af’ diye başınıza da kakmadılar. Onlar sadece ‘her türlü rezile şapır şupur’ verdiğiniz infaz düzenlemesi için size ‘er ve adalet meydanı’ dediler. Her zaman ve zeminde FETÖ kararlarının yanlılığı, dış güçlerin aymaz tutumu, başkanlık sisteminin artısı ışığında sürekli ‘yargı bağımsızlığına’ vurgu yapan siz değil miydiniz? Erliğiniz ve adalet tutkunuz meğerse seküler ve milliyetçi yaranmalara feda edilmiş.

Ülkemizdeki adalet ve güvene dair sorun sizinle oluşmadı; ama size dair ümitler başkası için de oluşmamıştı. Nasrettin Hoca’nın deyimiyle eşekten düşen birileri lazımdı ki halden anlasın, yaraya merhem olsun ve zindanın kapılarını açarken ‘adalet’in ağır bastığı bir hisle açsın. Gel gör ki önceki sol, muhafazakâr veya faşist hükümetlerin elindeki dipçikli Kemalizm ve işkenceli Laiklik savunusu, dayatması sizde gönüllü merkeze taşındı ve bir dokunulmazlık zırhına büründü. Sisteme, devlete ve mevcut iktidara yönelik tüm eleştiri ve faaliyetler -velev ki doğru, haklı da olsa- toptancı bir yaklaşımla hepsini kutsal(!) devlet algısı içinde aleyhe sayıp ‘affedülmeez’ moduna soktunuz. Bu kategorideki insanların çoğunlukla masum, haklı ve toplumda kabul gören insanlar olduğunu bilmenize rağmen onları âşık olduğunuz cellatlarınız CHP, HDP ve MHP hürmetine kutsalların(!) sunağına kurban diye sundunuz.

Korona, cezaevlerinde ‘adli veya siyasi suç diye ayırmıyor, temas oldu mu bulaşıyor. Peki, hukuk ve adalet(!) amaçlı çıkardığınız infaz yasasında siz niçin ayrım yaptınız?

Genç yaşta haramdan korundu diye evlenenleri söz vermenize rağmen niçin ADD’sinin yeşil tonlusu varis KADEM’in bir buçuk bağırtılarına kurban ettiniz?

Velev ki suçlu da olsa, terör de olsa insanları affetmenin Peygamberi bir erdem olduğunu bilmiyor musunuz?

Her türlü vebal ve kusurunuza rağmen Allah’ın affını bütüncül uman sizler, sizler niçin mağduriyetleri gidermede kuşatıcı olamadınız, niçin bazı insanlara suçsuzluğunu ve mağduriyetlerini bilmenize rağmen kendinizi ‘layüsel’ gördünüz?

Af yetkisi malumunuz mağdur edilen, haksızlığa uğrayan ve vebaline girilene aittir. Devlet, devletse kendine karşı işlenen suçları affedebilir. Devlete karşı işlenen suç veya suç(!) kılıflı girişimleri infaz düzenlemesi için bile çok gören sizler bu merhametsizlik ve acımasızlık içinde başkalarına merhametli olmakla övünmeniz bir utanç değil midir?