Acaba, tarih boyunca ‘Korona’ kadar aynı anda ve bu kadar zaman diliminde ortak ve çokça telaffuz edilen bir kelime oldu mu? Neredeyse 8 milyar insanın çoğunluğu Korona ile yatıp Korona ile kalkıyor. Korona ile hayatımız bir anda askeri içtimadaki gibi ‘Yat, kalk!’ misali komut altına girdi:

‘Evde Kal!’, ‘Temas etme!’, ‘Mesafeyi koru!’, ‘Ellerini yıka/dezenfekte et!’, ‘Evi havalandır!’, ‘Sokağa çıkma!’, ‘Yolculuk yapma!’, ‘Eldiven tak, maskesiz dolaşma!’, ‘On dört gün kuralına uy!’

Devletler, yöneticiler ve insanların çoğu bu komutlara eksiksiz uymakta. Acaba daha önce en güçlü ordular ve caydırıcı tedbirler insanlığı bu kadar kolay, çabuk ve küresel birlik içinde bazı kalıplar içinde tutabilir miydi? Hayır, cevabını duyuyor gibiyim. Bu Korona’dan önce büyük ölümler olmuyor muydu? Önemli salgınlar yok muydu? Vardı… Peki, ne oldu da bu ölçekte küresel bir refleks, korku, endişe ve tedbir içine girildi? Birileri insanların ölmesini istemiyor mu? Herkes çocuk ihtiyar, kadın erkek, fakir zengin, güçlü zayıf, inanan inanmayan, beyaz siyah ayırt etmeden insan hayatına dair endişeli de biz mi bilemedik. Hayır, bu sefer güneş balçıkla sıvanmıyor ve mızrak çuvala sığmıyor.

Pandemi mi, salgın mı veya Covid-19 mu dersiniz; bakteri mi, virüs mü tezini savunursunuz, bilemem! Şunu bilir ve söylerim, en alttan en tepeye kadar makam ve mevkii, gücü ve kudreti, siyaseti ve akıl becerisi ne olursa olsun herkese eşit bir şekilde muamele eden bir musibet var. Önemli olan bu musibeti kimin nasıl anladığı, nasıl gördüğü ve bu musibeti aşması için ne yapması gerektiğidir.

Korona’nın ortaya çıkması, yayılması ve bu kadar etkili olması hakkında doğru yanlış, muhtemel muhal, bilimsel dinsel ve kişisel toplumsal çok şey söylendi, yazıldı, çizildi ve senaryolar oluşturuldu.

Kimi ‘Çinliler yılan, yarasa ve benzeri hayvanları yediği için bu hastalık bulaştı.’ Dedi.

Kimi ‘Bu hastalık, küresel baronların laboratuvar ortamında ürettiği ve projesini yıllar önce çizdiği bir virüstür.’ Dedi.

Kimi ‘Bu normal bir virüstü; ama insanlar aldırmadığı için, cahilce davrandığı için temas yoluyla yayılan gribal bir enfeksiyondur.’ Dedi.

Kimi ‘Bu İlahi bir ikazdır. Zulme, günaha, isyana, fısk-u fücura ve ahlaksızlığa bulaşmış her insan ve topluma yarı azap türünden bir musibettir.’ Dedi.

Kimi ‘Ey Korona sen ne mübarek bir şeymişsin! Ey Korona sana selam olsun! Sen gerçek bir davetçisin, bak seninle birlikte tüm günah yuvaları kapandı. Çin’den İtalya’ya, İspanya’dan Amerika’ya insanlık Peygamberimiz aleyhisselamın ‘abdest, hapşırırken yapılması gerekenler’ gibi sünnetine aşina oldu.’ Dedi.

Elbette, bu konuyla ilgili söylenen her sözün bir doğruluk payı vardır. Belki bu tezler veya bilmediğimiz başka bir tez hakikatin kendisidir. Bütün bu iddialar, puzzle parçaları gibi birleştirildiğinde şu hakikat ortaya çıkıyor:

İnsanlık büyük bir musibet içinde ve herkese çabucak bulaşabilecek bir hastalığın pençesindedir.

Musibet, ibret ister. Musibet, ders içerir. Musibet, tövbeye davetiyedir.

Musibet, çözüme odaklanmayı gerektirir. Musibet, benliğin ve nefsin kibrini kırmaya vesile olmalıdır. Musibet, insan olarak aciz ve zayıf olduğumuzu fark ettirmelidir.

Musibet, seni duyabilecek, görebilecek, derdine derman olabilecek, zaafını giderebilecek ve sıkıntını kaldırabilecek sonsuz bir kuvvete, kudreti sınırsız olan bir güce boyun eğdirmelidir.

Musibet, peygambere de firavunlara da, inanana da inanmayana da, kadına da erkeğe de, gence de yaşlıya da, güçlüye de güçsüze de gelebilir; çünkü bu dünya büyük küçük, zor kolay ve özel genel sınanmaların yaşanacağı bir imtihan yurdudur. O halde tüm insani tedbirleri aldıktan sonra ne yapmalıyız? Hazret-i Eyüp’ün, tavrına bürünmemiz lazımdır. Neydi, sabır peygamberinin tavrı? Bunun cevabını ve alacağımız dersi ayetlerden dinleyelim:

إِذْ نَادَى رَبَّهُ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ  /أَنِّي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَأَنتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

“Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi.” (Sad:41)

“Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”(Enbiya-83)