Siyasi hareket ve çalışma, İslam’ın toplumsal hayat için önerdiği ve savunduğu değerlerin bir bölümü, bir tezahürü ve zorunlu bir aracıdır. Hz. Peygamber aleyhi selam, son peygamberdir; bu sebeple onun vahiy tecrübesi bir daha tekrar edilemeyecek. Ona yirmi üç yıllık risaleti boyunca vahyolunan Allah kelamı Kur'an ise kıyamete kadar elimizdedir. Bu Kur’an, bugün ve gelecekte işlerin idaresi konusunda Müslümanlara ne söylemektir? Bunu bilmek isteriz ve bilmeliyiz.
‘İman toplumu’ olarak bilinen Müslüman toplum, Kur'an-ı Kerim’in ilahi mesajının pratik bir oluşumudur. Kur'an bu toplumdan karşılıklı nasihat (tevasi) ve yardımlaşma(te'avun) esasları itibariyle iç düzenin sağlanmasını ister. Müminler, iman yönüyle kardeş olma hasebiyle Allah katında ve hukuk önünde eşittirler. İslam toplumunda siyasi sosyal ve ekonomik başta olmak üzere her türlü istismar yasaklanmıştır. Peygamberimiz Veda Haccı Hutbesinde şöyle diyordu:
"Bütün insanlar Âdem’in çocuklarıdır, Âdem ise topraktan yaratılmıştır... Arap’ın Aceme, beyazın ve Habeş’inin, Hindu veya siyaha herhangi bir üstünlüğü yoktur."
Kur’an-ı Kerim, soy menşeli ve fiziki farklılıkları reddeder. İslam toplumunun öncelikli vazifesi, "yeryüzünü ıslah etme ve oradan fesadı söküp atma"dır. Bu vazife gerçekleşince yaşanabilir ahlaki, içtimai ve siyasi bir düzen kurmak gerekir. Bu gereklilik de "Allah’a inanma, namazları eda etme, zekâtı ödeme, iyilikle emir ve kötülükten nehyetme" şeklinde düzenlenmiştir. Bu cihanşümul vazifenin başarılabilmesi için İslam toplumu, "Allah yolunda" topyekûn ve kesintisiz bir mücadele, gayret ve cihad için teşvik edilir.
İslâm’ın temel düsturları akide, gayb, amel ve muameledir. İlk üç düsturu görenler ve bu noktada insanlara tebliğ ve telkinde bulunanlar dördüncü düsturu niçin görmezler?
Bir Müslüman’ın aile, okul, iş ve sosyal hayatında ona uygun bir düzen olmayacak mı?
Bir Müslüman, dünya hayatı için gerekli olan terbiye, eğitim, düzenleme ve çözümleme gibi hususlar için ne yapacak, kime başvuracak?
İslam dünya ve ahiret hayatı/saadeti için en kâmil ve en tam dindir;
İslam, hayatın hiçbir sahasını ihmal etmez, sağlam ve kusursuzdur.
İslam, Allah’ın(cc.) razı olduğu, uymayı emrettiği hak dindir.
İslam, noksansız, bütüncül bir sistemdir; pratik ve aktif bir hayat dinidir.
İslam, hayalperest değildir, gerçektir, gerçekçidir, dipdiridir, hayat doludur.
İslam, insani her meseleyle ilgilenir, her sorunu çözer, her müşkülü halleder.
İslam’ın her konuda olduğu gibi siyaset, devlet, hükümet, yönetim, idareci ve idare edilen hakkında da hüküm, tavsiye, emir ve yasakları vardır.
Ebû Saîd el-Hudrî(r.a)’den Allah Resulü aleyhi selam’ın şöyle buyurduğu rivayet edilir:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78, Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)
El ile düzeltmekten ‘idareci, yönetici ve yetki sahibi’ olanlar kast edilir.
Evde baba, yetki sahibidir. Evin düzenini sağlama, aile bireylerinin haklarını gözetme, onları terbiye etme onun hakkıdır.
Okulda öğretmen, sorumludur. Öğrenciyi eğitme, yarınlara hazırlama onun vazifesidir.
Devlet başkanı tüm halkın idarecisidir. Toplumsal düzeni sağlama, sosyal hayatın ilkelerini belirleme yetkisi ondadır.
Peki, tüm bunlar siyaset olmadan, siyasi bir bilinç oluşturmadan nasıl sağlanacaktır?
Müslümanlar, ibadi ve ameli konularda nasıl İslam’ın hükümlerine uymak zorundalar aynı şekilde siyasî ve toplumsal konularda da dinin hükümlerine uymak, emirlerini tutmakla sorumludurlar. Bir Müslüman, bireysel alanda olduğu gibi sosyal alanda da vazifeli ve görevlidir.
İnsanlar için çıkarılmış hayırlı bir cemaat olmanın yolu toplumla buluşmak, toplum sorunlarıyla ilgilenmek, sosyal düzeni adalet eksenli tesis etmekten geçer. Tüm bunlar siyaset gibi güçlü bir aracı meşru şekilde kullanmadan, siyaset gibi güçlü bir aleti dinin hizmetine vermeden mümkün olur mu? (Devam edecek)
Yusuf ARİFOĞLU