Yargıda reform adı altında yeni bir paket meclis gündemine girdi. ‘Eleştiri ve suç, çocuk ve ceza, istinaf mahkemelerinin yetkisi, cinsel suçlar ve yüz kızartıcı suçlar’ gibi bazı konuları içeren ilk paketin detayları da netleşmeye başladı.

Yargı veya başka bir konu fark etmez reform denildi mi insan az çok umutlanıyor. Ağır aksak gidişin, köhnemiş sistemin ve kangren olmuş işleyişin düzeleceği, en azından kayda değer bir iyileşmenin olacağı, hissi insan da uyanıyor.

Bir şeye yeniden şekil verme, bir şeyi yeniden dizayn etme anlamına gelen ‘reform’ kelimesi genel olarak insanlar da pozitif bir etki bırakıyor. Bizde de aynı etki söz konusu mu? Doğrusu aynıdır, diyemem!

Coğrafyamızda ‘devrim, inkılap, özgürlük ve reform’ kelimeleri insanların zihninde negatif bir tesir bırakmış. Bu kavramların tedavüle girdiği her dönem, iktidar ve zeminde ciddi mağduriyetler yaşamış, adaletsizlik tavan yapmış, mal ve can pazarı yaşanmış. İktidarın keyfine, ideolojik bağlamına veya yaklaşım şekline göre yasalar eşek arılarının delip geçtiği bal arılarının takılıp kaldığı bir hal almıştır.

Eşyanın tabiatı ‘yeniden dizayn, tamir ve tadilat’a elverişli olduğu gibi ‘çürüme, tahribat ve yıkıma’ da uygundur.

Reform, bir şeye yeniden şekil verme olduğu için yapısal olarak çok aşınmamış, yıpranmamış durumlar için geçerlidir. Elbisede yırtılan yerleri yama yapmak, dökülen sıva ve boyaları yenilemek mümkün ve güzeldir; ama elbise veya duvarlar dökülür bir vaziyette ise iş artık yamayı aşar. Yeni bir elbise almak ve yeni bir duvar örmek şart olur.

Türkiye’de mağduriyet ve adaletsizlikler noktasında şikâyet ve itirazların olduğu alanlardan biri yargıdır. Yargısal sistemin eski kodlarıyla ilerlediği var sayılırsa konu daha iyi anlaşılır. Sanıktan delile, kanaatten suça, iftiradan cezalandırmaya ve soyuttan somuta tersinden ilerleyen bir yargı sistemi yerinde durdukça yeni reform paketleri çok şey ifade etmeyecektir.

Türkiye’de sağ sol, milliyetçi muhafazakâr olsun her oluşum iktidara gelmeden kendini mağduriyetleri üzerinden pazarlamış, güçlenmiş. İnsanlar, bu oluşuma ‘Nasılsa eşekten düşmüştür, halimizden anlar!  Deyip destek vermişler. İlginçtir, her iktidara ve işbaşına geçen her hükümet kendini yasal çerçevede sağlama almış doğru yanlış, haklı haksız suç çevreleri ve suçlu insanlar ihdas etmiştir. Yargı da iktidarın ‘ben’ine göre şekil almıştır. Haliyle her gelen ‘adalet ve hak’ merkezli bir yargı reformundan ziyade iktidar ve çevresi beklentili düzenlemelerle yetinir olmuş ve bunu da ‘Yargı reformu’ diye pazarlamaya çalışmıştır.

15 Temmuz darbesinden bu yana;

Hala yargı ‘FETÖ aklı ve birikimi’ üzerinden yargılama yapıyorsa,

Hala insanlar ‘1000 yıl sürecek!’ denilen meşum 28 Şubat mağduriyetleri yaşıyorsa,

Hala 17 yıllık iktidarda bazı kazanımlar için yasal bir dayanak oluşmamışsa,

Hala ‘güvenlik soruşturması’ adına insanlar yedi ceddinden dolayı mağdur ediliyorsa,

Hala mülakat adı altında yandaş ve candaşlar kanka oluyorsa yargı reformu için çok umutlanmaya gerek yoktur. Temenni yargının zulüm değil, adalet doğuracağı reformlarla gündeme gelmesidir.

Cezaevlerinde doluluk oranının tavandan öteye 270 binleri bulduğu bir dönemde yargı adına her şeyin yeniden ele alınması ve adalet ve hak merkezli olarak yeniden dizayn edilmesi lazımdır. Kendi realiteleri içinde düşünülüp tasarlanmamış bir yasal sistem kanuni olabilir ama hukuki ve adil olmaz.

 

Yusuf ARİFOĞLU