Ülke bekası; adeta askeri, ekonomik ve siyasi unsurlara endekslendi. Haliyle birey ve toplumun manevi boyutu ihmal edildi. Manevi iyileştirmeler sadece kâğıt üzerinde ve söylemde kaldı/kalıyor. ‘Dindar nesil’ vurgusunu hatırlarsınız! O günden bugüne kadar bırakın sadra şifa bir ilerlemeyi, bazı ahlaki durumlarda geriye gidiş bile var.

Televizyon, sinema, telefon ve internet gibi teknolojik ürünler hayatımıza girdiğinden bu yana ‘dini, ahlaki ve manevi’ yönden bir felaketin eşiğindeyiz. Burada salt eşya, nesne veya üretilen ürünü suçlayıp dışlamıyoruz. Bunları hayatımızdan çıkaralım demiyoruz. Bu eşya, nesne veya üründen denetimsiz veya yanlış istifadeyi kast ediyoruz.

Su bardağının içine su da konulabilir, içki de konulabilir. Bıçak bir yiyeceği doğramak için veya bir insana zarar vermek için de kullanılabilir. Cep telefonundan bir ayet okunabildiği gibi gayri ahlaki bir siteye de girilebilir. Neticede burada hayırlı veya şerli olanı, iyi ya da kötü fiili tercih insanın kendi iradesiyle ortaya çıkıyor.

İnsanın bir şeyi sağlıklı olarak seçebilme veya yararlı ile zararlı olanı ayırt etme rüşt yaşı ile ilgilidir. Biz buna baliğ olma ya da ergenleşme dönemi de diyebiliriz. Bu dönemden önce çocuk hayal ile gerçek, oyun ile sorumluluk arasında bir seyir izlemektedir. Oyun ve hayalin daha baskın olduğu bu süreçte anne babanın çocukları eğitme, terbiye etme, yönlendirme ve rol model olmada etkisi çoktur.

Her çocuğun fıtrat üzere doğduğu, sonradan anne babasının etkisiyle bir yol tuttuğu hadis-i şerifte geçmektedir. Bir ağaç nasıl yaş iken, henüz bir fidan iken şeklini alıyorsa pedagoglar, bir çocuğun da küçük yaşta aldığı bilgiler ve öğretilen ve şahit olduğu davranışlarla kişiliğini oluşturacağını söylerler. Anne baba, çocuk için ergenliğe kadar rol modeldir. Sonraki süreçte çocuk bu rol modelliğin etkisiyle ya farklı yaşam tarzlarının, ideolojilerin ve saplantıların içinde savrulacak ya da şahsiyetini doğruluk ve tutarlılıkla bulmuş olacaktır.

Çocukların terbiyesi söz, emr-i vaki veya yönlendirici bir üsluptan ziyade örneklikle mümkündür; çünkü çocuklarımız bizim eserimizdir. Ergen ve yetişkin bir birey olunca ebeveynin bir kopyası gibi olacaklar; madem öyledir, anne babanın kendini tanıması, kendini eğitmesi, ahlaki bir duruş sergilemesi ve doğru davranışlarla örnek olması önemlidir.

Bugünlerde çocuklarımızı etkisi altına alan bazı müzik gruplarını, kimi sanatçı tipleri ve internet oyunlarını iyice irdelemek lazımdır. Hiç kimse bunların sadece birer müzik grubu, sanatçı veya oyun olduğunu iddia edemez. Bunlar ‘güç devşirince nesli ve ürünü bozmaya’ endeksli kişi ve yapılardır.

Gençler arasında yayılan ve dünya çapında 12-16 yaş arası bireylerin intihar olaylarıyla ilişkilendirilen ‘Mavi Balina’ adlı internet oyununu bu gözle değerlendirmek lazımdır. Bu öylesine Rus bir gencin tasarladığı masum bir oyun değildir. Bu oyun, oyundaki taktik ve yönlendirmeler sebebiyle bağımlılık gücü yüksektir. Çeşitli komutlar üzere yürüyen bu oyunda görevler tevdi edilmektedir. Bu oyuna bir şekilde dâhil olan kişiden çoğu şiddet içeren 50 komutu yerine getirmesi isteniyor. 50 günlük bir süreyi kapsayan bu komutlar arasında derin olmayacak şekliyle kol ve bacakların kesilmesi, belirli bir süre boyunca kimse ile görüşülmemesi, yüksek sesli olarak müzik dinlenilmesi gibi aşamalar yer alıyor.

50. günün sonunda ise kişiye son aşama olan "yüksekten atlayarak ya da kendini asarak" intihar etme komutu veriliyor. Türkiye’de son bir hafta üç çocuk, bu oyundaki direktiflere bağlı intihar etti. 2015’ten bu yana sadece Türkiye’de 150 gencin ve dünya çapında binlerce çocuğun ‘Mavi Balina’ oyunundaki son direktif olan ‘Hayatına son ver!’ komutuna bağlı intihar ettiği iddia ediliyor. Bu şekilde canına kıyan bir kız çocuğunun el ile yazdığı listede "İntihar kaçıştır. Herkesle zıtlaşacaksın, herkesle ters gideceksin. Hep yalnız takılacaksın. Gerektikçe konuşmamaya yemin edeceksin. Anneni babanı huzurevlerine atacaksın. Yılda bir kez ziyaret edeceksin o da sevap olsun diye. Artık sana herkes hayalet diyecek" yazıları konunun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

Bugünün toplumsal bağlamında ortaya çıkan bu oyuna bağlı intiharlar bir sebep değil bir sonuçtur. Birkaç oyun hesabını yapanların her biri bir dünya eden bu hayatların hesabını yapmaları gerekmez mi? Söz konusu intiharlarda pek çok “senaryo” ortaya atılmakla birlikte bu gençlerin kendi canlarına kıymalarına gerçekten neyin yol açtığı tespit edilmelidir. Bu soruna tam bir açıklık getirilebilmiş değil. Ama biz anne baba, idareciler, eğitimciler ve sosyal sorumluluk alan herkes şunu göz ardı etmemeliyiz:

Çocuklarımız 12-16 yaşlarında hangi “ölümcül” rahatsızlık, stres ve bunalım içinde, “toplumsal” etkiyle, çaresizce intiharın dibine vuruyorlar, ona bakalım! Suçlu olarak sadece ekrandaki oyunu ve onu üretenleri görmeyelim! Hayatı sadece ekrana sığdıranlar, bizler bir o kadar suçlu değil miyiz? Bu soruya ciddi cevap ararken içimizdeki ses suçluyu haykıracaktır, “Anne baba biz suçluyuz!” bu suçtan, bu vebalden kurtulmak ve çocuklarımızı bu ve benzeri tehlikelerden kurtarmak için şu nebevi buyruğa bir an önce kulak vermemiz lazımdır:

“Çocuklarınızı şu üç haslet üzere terbiye ediniz: Peygamberinizin sevgisi, onun Ehl-i Beytinin sevgisi ve Kur'ân okumak.”