Ülkemizde neredeyse seçimin gündem olmadığı, konuşulmadığı zaman dilimi yoktur. Her dört beş yılda bir yapılan seçimler, bazen erken yapılma kararı alınan seçimler, genel seçimler, yerel seçimler, başkanlık seçimleri, refarandumlar, muhtarlık seçimleri…

Seçime yıllar öncesinden başlarız seçimle ilgili değerlendirmeye, seçime altı ay kala ‘seçime katılacak partileri, seçilecek/seçilen adayları, kazanma ihtimallerini en değme analistler gibi masaya yatırır ve hararetli tartışırız; vaatleri, stratejileri, projeleri, gafları’ konuşuruz. Seçimden sonraki altı ay yine konuşuruz. Bu kez devreye ‘sevinçler, yenilgiler, seçim hileleri, nispet yapmalar, hayal kırıklıkları, itirazlar, yanılgılar ve ihanetler’ gibi konular girer ve biz bunları konuşuruz.

Günlük hayatımıza, rutin işlerimize ve asıl konulara döneceğimizi umduğumuz bir anda ‘ekonomik gidişat, adaletsizlik, liyakatsizlik, terör, beka sorunu ve üç tarafı denizle dört tarafı düşmanla kaplı talihsiz(!) ülkemiz’ türünden muhabbet ve söylemler devreye girer. Sanılır ki ülkenin dert, problem pazarında sadece satılan ‘seçim’dir. Bu pazarın kalkacağı veya başka bir yere taşınacağı düşünüldüğü an yeni bir seçim kazanı daha halkın sancılı, sıkıntılı ve sırtında kambura dönmüş ocağı üzerine kurularak yeniden kaynatılır.

Bu Pazar günü, yapılacak bir seçim öncesi de bunları konuştuk ve büyük ihtimalle sonrasında da ‘benim oğlum bina okur, döner yine bina okur’ kısır döngüsü içinde yine seçim konuşulacak. Bütün bunlar ‘seçim konuşulmasın, seçimle ilgilenilmesin!’ üzerine düşünülmüş ve yazılmış şeyler değildir. Elbette seçim konuşulacak, seçim gündem edilecek; ama ‘dünya ile ahiret, seçen ile seçilen, asıl ile füru, araç ile amaç, somut ile soyut, gerçek ile hayal ve beklenti ile vaat’ gibi dengeler gözetilerek konuşulmalıdır.

Seçim, sadece birilerine yaramamalı ve birileri seçimden nemalanmamalıdır. Seçim, bir ülkede veya ülkemizde tüm insanların ‘din, kimlik, ekonomi, siyaset, askeri, idari ve eğitim’ gibi hayati konularda kendilerini yönetecek, yönlendirecek, öncülük edecek, ceplerine ve gönüllerine adalet, merhamet ve vicdanlı olarak temas edebilecek insanları belirlemesidir. Doğru bir tercihin doğrulan bir memleket ve doğrultan idareciler, yanlış bir tercihin maddi ve manevi kaybeden bir memleket ve zalimleşen yöneticiler olduğu bilinmelidir.

Genel seçimlerde ‘adalet, eşitlik, kardeşlik, ekonomik yeterlik, seviyeli eğitim’ ve yerel seçimlerde ‘yol, imar, su, yeşil alan ve trafik’ gibi temel beklentilerin bir proje gibi sunulması bir aldatma ve bir algı operasyonudur. Bunlar genel idareci ve yerel yöneticilerin asıl görevleridir. Proje ve vaat olarak bu asıl görevlerin nasıl icra edileceği, hangi ekiple iş yürütüleceği; çalıp çırpmadan, nemalanmadan ve rant sağlamadan kaynakların nereden temin edileceği ve nereler için değerlendirileceği sunulmalıdır.

Her seçim, bir tercihtir. Herkes neyi, kimi niçin tercih ettiğini bilerek hareket etmelidir. Hedefler, detaylara kurban edilmemelidir. Düşmanlığı aleni olanların birkaç elle tutulur vaat ve projesinden dolayı dost olanlar bazı yanlış, hata ve günahlarından dolayı reddedilmemelidir. Fırsat ve imkan bulununca güzel bir dil ve hikmetli bir üslupla dostun hataları giderilebilir; ama düşmanın kendi doğruları içinde bile bize hayata tutunacak dal bırakmayacağı unutulmamalıdır.

Neyi ve kimi niçin istediğimiz hesapsız olmamalı, bir Müslüman olarak dünya ve ahiret hayatımıza artı veya eksi olarak katacakları göz ardı edilmemelidir. Bu konuda şu ve benzeri ayetler yolumuzu aydınlatabilmelidir.

“Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Nisâ Suresi: 134)