31 Mart yerel seçimlerine az bir zaman kala ülke gündemi iç siyasette seçime kilitlendi. İttifak yapacak partiler, seçime girecek/girmeyecek partiler, aday belirlemeleri, önem kazanan muhtarlık seçimleri konuşulan başlıca konular oldu, olacak.

HÜDA PAR, seçim stratejisiyle ilgili açıklama yaptı ve seçime girmeyeceğini açıkladı. Seçime girmeme nedeni olarak maddi külfeti karşılayamama ve daha güçlü, daha iyi teşkilatlanabilme gösterildi. Kendi gücünü görebilme ve bağımsız hareket edebilme açısından önemli bir tavırdı. Her partinin kendi realitesi içinde ne olduğunu bilmesi ve göstermesi gerekir.

Reel olgular doğrultusunda hareket edilmediği zaman vaat olarak öne sürülenler bir aldatma olarak kalacaktır. Çözüm gibi gösterilenler de ‘evdeki hesabın çarşıya uymayacağı` bilindiğinden çözümsüzlük üretecektir. Partilerin çoğu çözümü ideolojik, milliyetçi veya Batılı bir akıl üzerinden aradığı için sorunlar azalmıyor; aksine bir kartopu gibi yuvarlana yuvarlana halkı boğacak bir çığa dönüşüyor.

Sorunlar ve çözüm sadece seçim sathında konuşulacak ve proje olarak düşünülecek kadar önemsiz görülmemelidir. Eğitim, ahlak, kadın, ekonomi ve diğer birçok alan sorunlu ve toplumsal dinamiklerimize aykırı bir hal almıştır. Gelinen nokta itibariyle tırman/dırıl/an sorunlar, olaya nasıl bakmamız gerektiği sorusunu akla getiriyor.

Çözeriz, çözeceğiz iddiasıyla ortaya atılan her parti veya kişi koltuğa kurulunca çözmek adına tuttuğu her düğümün kördüğüm olduğunu görüyor ve bilahare bu durumu çaresizce izlemekten veya ipe un sermekten başka çaresi kalmıyor. Nasreddin Hoca fıkrası gibi bir durum oluşuyor.

Hoca`nın iğnesi oda karanlığında kaybolur. Hoca olunca işe elbette bir mizah girmeli değil mi? Hoca da iğnesini oda karanlığında değil sokak lambasının önünde arar. Sokak lambası istediği kadar etrafını aydınlatsın, kaybolan iğne bir türlü bulunamaz. İğne ancak kaybolduğu yerde ve oranın imkânları içinde aranır. Bizim de sorunlarımız kendi içimizde, kendi zaaf ve eksiklerimizdedir. Buna rağmen biz onu ‘ideolojilerin, milliyetçiliğin veya Batı`nın felsefe` lambaları altında arıyoruz. Oysa sorunların çözümü hiç de uzak değildir. Çözüm için öyle felsefi yürütme, ideolojik yaklaşım, tarafgir sunum ve zorlama usullerle suni pansumanlar yapmanın âlemi yok.

Çözüm adına kuşatıcı olmayan her proje zamanla yeni sorunlara kapı aralar. Hâkim olmayan, dar bakış açılarının babacan(!) söylemlerle öne çıkması bizi aldatmasın. Beşeri sistemlerde imar sanılan yapılar, varlık amacına ters düştüğü için her taraftan SOS verir, arıza sinyalleri kesilmez, sorunlar bir yumağa dönüşür.

İnanç sorunu, etnik sorun, ekonomik sorun, kadın sorunu ve eğitim sorunu gibi sorunlar ülkemiz adına önemli başlıklardır. Sorunlar bir liste olarak daha da uzatılabilir ve bu listeye bir nokta koymak da zor olur. Çözüm adına açılım yapmak, yaklaşım sergilemek ve plan/proje üretmek lazım ve güzeldir; ama çözüm adına elmas emsali hakikat ölçülerini bırakıp başka kulvarda dolanmak yanlıştır.