İnsanoğlu, kul ve varlık olma yönüyle bir tapınma ihtiyacı hisseder. Tapınma ve kulluk, Allah`a hastır; ama insanoğlu tapınma ihtiyacı doğrultusunda her zaman ve zeminde Allah(c.c) dışında başka varlıkları ilahlaştırmış; hatta daha da ileri giderek kendi cinsinden insanları ilah gibi görmüş, ilahlaştırmıştır. Bu ilahlaştırma kutsama, korku, kabul veya cahillik gibi saiklerle olabilir.
Firavun`un ilahlaştırılmasında kibir ve halka zulmetme etkiliyken Hz. İsa`nın ilahlaştırılmasında onu ve annesini kutsama etkiliydi. Bazen bazıları da icraatlar veya dolaylı söylemler ile ilahlaştırılır veya kendini ilah konumuna çıkarır.
Sevgi ve ilah, amaç ve tapınma arasında bir ilinti vardır. Eğer birileri sevgi noktasında her şeyden önde ve önceyse bir yaşam tarzı veya kimi ilkeler amaç olmuşsa sevilen ve amaç edinilen kutsanmış olur. Her kutsal ve her kutsanmada da tapınma ve ilah kabul etme doğal olarak ortaya çıkar. Şu ayet, bu hakikati net bir şekilde ortaya koyuyor:
"Öyle insanlar vardır ki Allah`tan başkasını Allah`a denk tutar, tıpkı Allah`ı severcesine onları severler. Müminlerin Allah`a olan sevgileri ise her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir. O, böyle yaparak kendilerine zulmedenler, azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi, bütün kuvvet ve kudretin yalnız Allah`a ait olup, Allah`ın azabının pek şiddetli olduğunu, keşke şimdiden bilselerdi!" (Bakara Suresi, 2/165)
Türkiye`de her 10 Kasım Atatürk`ü anma programları bir ibadet ve tapınma ritüeli içinde geçer. Bunun ne inkâr edilebilir bir tarafı ne de göz yumulabilir bir tarafı var. Bundan beş yıl kadar önce İstanbul`da Şişli Meydanı`nda bir Atatürk resmi asılmıştı ve altına onun ağzından şu mesaj yazılmıştı: “Sizi izliyorum!”
Ölen biri için bu cümle, adeta Kemalist rejimin devamı için zihinlere bırakılan bir mesaj gibi duruyor. Atatürk kutsaması, sadece bununla da kalmıyor ve Türkiye`nin her köşesinde göze çarpıyor. Nereye başımızı çevirsek ya bir Atatürk büstü ya portresi ya resmi ile karşılaşırız. Daire duvarları da onun portreleriyle dolu, resmi konuşmaların tamamı ona saygı duruşu ve onun ismini ulu(!)lamakla başlıyor. Büyük havaalanları, bulvarlar, okullar ve caddeler onun ismini taşıyor.
Yıllarca çocuklarımıza okullarda her gün onun adıyla “Bugünümüzü bize armağan eden yüce Atatürk”e sadakat” yemini yaptırılmıyor muydu?
Yeni işe başlayan devlet memurlarına, askere giden gençlerimize hala bile onun ilkelerine bağlılık yemini yaptırılmıyor mu?
Birçok okulda körpecik çocuklara “Çocuklar, sessiz olun, uslu durun; yoksa Atatürk sizi sevmez!” denilmiyor mu?
Bu, bizleri izleyen lider(!) artık birçok seküler, milliyetçi, Atatürkçü ve hatta son zamanlarda muhafazakâr insan da bir inanç olarak yer etmedi mi?
Siyasi liderlerin çoğu onun Anıtkabir`ini ziyaret ederken ondan bahsetmekte, onunla konuşmakta(!); onun doğru yolundan ayrılmayacağına ve devrim ideallerini gözeteceğine yemin etmekte hatta daha da ileri giderek ona yalvarmakta ve şikâyet etmekte değil mi?
Allah`a kulluk eden, Muhammed aleyhisselam`a gönül veren insanları ‘gerici ve yobaz`lıkla suçlayan bu modern dinin temsilcileri Kemalistler ne zaman siyasi bir kriz olsa mabede girer gibi Anıtkabir`e koşup Atatürk`ün huzurunda çelenkler sunmuyorlar mı?
Emekli bir generalin “Ne zaman umutsuzluğa düşsem, Nutuk okurum!” sözü ruhsal bir güçten destek alma amaçlı değil mi?
Şeref Aykut`un ‘Kemalizm Dini` adlı kitabı, Behçet Çağlar`ın ‘Atatürk ekber! / Atatürk ekber! / Ancak O var Atatürk!..` ve “Hak Teala çün yarattı Türk`ü ilk / Dedi, ‘Üç kıta da olsun ona mülk / Mustafa nurunu alnına koydu / Bil! Kemal`in nurudur, ol nur!...` mısraları,
Faruk Nafiz Çamlıbel`in Atatürk'ün ölümünden sonra onu kalbine bir put gibi yerleştirerek yazdığı ‘Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil / Kanlı bir göz yaşı nehrinde muazzam tabutun / Ey ilâhın yüce dâvetlisi, göklerden eğil / Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!..` mısraları ve diğer bir şair Halil Bedii Yönetken`in ‘Tanrı gibi görünüyor her yerde / Topraklarda, denizlerde, göklerde / Gönül tapar, kendisinden geçer de / Hangi yana göz bakarsa: Atatürk…` mısraları Atatürk`ün bir tanrı ve Kemalizm`in bir din gibi görüldüğünü fazlasıyla anlatmıyor mu?
10 Kasım 1994 tarihinde Anıtkabir'de düzenlenen tören esnasında "Putlara tapmayın, Allah'a kulluk edin!" sözlerinden dolayı 7 yıl cezaevinde kalan Mahmut Kaçar ve iki gün önce yine aynı törenlerde Emine Şahin`in ‘Atatürk bir ilah değildir!` sözlerinden dolayı tutuklanması bu kabulün resmi yönden ve yargı yoluyla tescillidir.
Bugünlerde Atatürk ve Kemalizm`i meşrulaştırmaya ve bize sevdirmeye çalışan Müslüman kisveli iki yüzlülere Aziz Nesin`in şu sözleri bir şamar gibidir:
“Gerçek Müslüman Atatürk`ü sevemez. Seviyorsa ya ahmâktır ya sahtekârdır. Atatürk, Müslümanlar açısından sevilecek bir şey yapmadı. Türkiye`de yaşayan ve Atatürk`ü sevdiğini söyleyen Müslümanlar, yalancıdır…”