Alanya`da yolun karşısına geçmeye çalışırken kendisine motosiklet çarptı. Çarpmanın şiddetiyle metrelerce savrulan Mehmet Orhan Karadeniz kaldırıldığı hastanede öldü.

Bir trafik kazası sonucu ölen biri niçin köşemizin konusu oldu?

Türkiyeli Müslümanlar olarak 28 Şubat zulmünü bilmeyenimiz yoktur. Bu sürecin masum mağdurları olarak hala zindanlarda ve muhacir olanları da bilmeyenimiz yoktur.

Cumhuriyet döneminde İstiklal mahkemelerinin ‘Sanığın idamına, delillerin bilahare toplanmasına` şeklinde akıl tutulması yaşatan haksız kararlarının mimarları(!) üç meşhur Ali`ydi. Mehmet Orhan Karadeniz de 28 Şubat sürecinin ‘İşkence sonucu ve iftiraya bağlı alınan ifadeleri tartışılmaksızın delildir.` akıl tutulmasını yaşayan hâkimlerinden biriydi. 2008 yılında emekli olan Hâkim Mehmet Orhan Karadeniz, ‘Sivas davası, Hizbullah ana davası, Umut davası` gibi birçok davaya bakmıştı. Birçok Yusufi`nin zulmen mahkûmiyetine karar veren bu hâkim, feci bir ölümle dünyadan göçtü.

28 Şubat, FETÖ ve 15 Temmuz darbesi süreci böylesi hâkimler ve güvenlik görevlileri istihbari/iftirai bilgileriyle inşa edilmişti.

Bugünün yargısı ve güvenlik birimleri de aynı aklın mirası olan bu haksız, yalan ve kasıtlı bilgiler üzerinden güvenlik soruşturması sendromuyla özellikle dindarları mağdur etmiyor mu? Var olan mağduriyetleri daha da kalıcı ve derin bir hale getirmiyor mu?

İşte, kimi Müslümanın şehadetine, zindana atılmasına veya hicrete çıkmasına yol açan düşmanlık ve yargı için delile dönüşen yaklaşımından bir örnek:

“…Asker, köye her baskın yaptıklarında önlerine kim çıksaydı en feci şekilde dövüyorlardı. Olmadık işkenceler yapıyorlardı. Genç, kadın, çocuk, yaşlı demeden herkese aynı kötü muamelede bulunuyorlardı. 1996`nın Ramazan ayındaki baskında yine korucularla askerler beraber gelmişlerdi. Zaten her geldiklerinde onların dayak ve işkencelerine maruz kalmamak için fırsatını bulan kaçıp saklanıyordu. Ahırlara, hatta kümeslere bile insanlar saklanıyordu. Ancak bahsettiğim baskında bu kez infaz için gelmişlerdi. Toplayabildikleri köylüleri caminin içerisine doldurdular. Ondan sonra evlerin içini aramaya başladılar. Bu sırada onlara yakalanmamak için saklanan N… adlı köylümüzü bir kümesten çıkardılar, döve döve sürükleyip biraz uzaklaştırdıktan sonra kurşuna dizdiler. Yine Ramazan ayı olması hasebiyle köye Ramazan`da imamlık yapmak için gelen A.K adındaki imamı aynı şekilde köyün ortasında kurşuna dizdiler. N.S`yı da köyden çıkmak üzereyken at üstünde silahla tarayıp resmen infaz ettiler…”

Yine rivayet edilir ki: “Bermekî Hanedanlığı`nda önemli bir makamda görev yapan bir zat yaptıklarının neticesinde oğluyla beraber zindana atılır. Oğlu babasına sorar:

“Babacığım! Onca izzet ve saltanattan sonra, aklımıza gelmeyen başımıza geldi, adi bir suçlu gibi zincire vurulup hapse atıldık, der! Bunun üzerine babası:

Evladım! Mazlumun duası geceleri yol alır ve Allah`a ulaşmak için hızla yol alırken, biz gaflete daldık. Bu zevk-ü sefanın, saltanatın, demir yumruğun hep böyle süreceğini zannettik. Fakat mazlumun duasının er geç Allah`a varacağını hesaplayamadık. Hâlbuki Allah hiç bir şeyden gafil değildir, diye cevap veriyor.”

İnsanlık tarihini ibretle incelersek, hayvanları tiksindirecek, insanları insan olduğundan utandıracak akıl almaz işkenceler yaptıran, zulmeden zalimler, zorbalar dünya üzerinde hep var olagelmişlerdir. Ve bu dünya var oldukça da despot ve zalim kişiler de hep olacaktır. Kur`an-ı Kerim ise zalimlerin hem dünya ve hem ahiret akıbetleri için bize şu dersi veriyor:

Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değildir.