“Ya açıl ya terk et” yaklaşımı hatırlanacağı üzere Süleyman Demirel`e aitti. “Başörtülü okumak isteyen varsa, Suudi Arabistan gibi yerlere gitsinler” fermanında da bulunuyordu? Ecevit hükümeti de 8 yıllık kesintisiz eğitimi benzer bir yaklaşımla dayatmıştı. Merve Kavakçı`nın milletvekilliğinin düşürülerek vatandaşlıktan çıkarılması bu yaklaşımın bir sonucuydu. Resmi ideolojinin bu dayatması, Evren Cuntası döneminde maya tutup, ete kemiğe bürünmüştü.

Halkın bu hükümete üç dönemdir üst üste ve artan oranla destek sunmasının önemli nedenlerinden biri de “Başörtüsü yasağı” denilen bu garabete bir çözüm bulacağı umut ve inancıydı. Mevcut hükümet sorunu da çözümü de herkesten çok iyi biliyor. Meseleyi eğip-bükmeden, yersiz evhamlara kapılmadan artık çözmelidir. İnşallah muvaffak olur…

Bu konuda sorunun mağdurları da, Hükümete samimi destek sunmalıdırlar. Hükümet`de, sorunun edebiyatını yapanlar yerine, sorunun gerçek mağdurlarının durumunu algılayarak, hatta onlara diyalog kapıları açarak bir çözüm bulmalıdır.

Hükümet de, devletin diğer kurumları da başörtüsünün; eğitimin her aşamasında ve toplumsal hayatın “kamusal alan” bahanesi ile parsellenen kısmında yasaklanmasının büyük bir huzursuzluk kaynağı olduğunu çok iyi biliyorlar. Yeri geldiğinde ve ihtiyaç duyulduğunda, devletin, hükümet dahil her organı, Müslümanlığı en ileri boyutta kullanırlar. Askerin harp mativasyonunu tahrik ve teşvik amacı ile “şehitlik” “Peygamber Ocağı” “Allah-Vatan sevgisi” gibi dini söylemler bolca kullanılır. Vergi toplamak için Peygamber Efendimizin hadislerine başvurulur. Oy devşirmek için, siyasetçiler hafızalarını dini söylemler noktasında kontrol ederler. Ama iş bir Müslümanın inancı gereği ve Allah`ın emrettiği bir şeyi yerine getirmeye gelince akla hayale gelmeyen oyun entrika formülleri ortaya dökülüyor.

Ortadoğu`nun bugünkü zemininde bu sorunun çözülmeyişi gerçekten yabana atılacak bir husus değildir.

Bakın; kızı başörtüsü gerekçesi ile okula alınmayan Mersinli bir velinin basına düşen sözleri: “...madem kızımı okula almıyorsunuz, bundan böyle benden oğlumu askere göndermemi ve vergi vermemi de beklemeyin (!)” sözü meselenin hangi boyutlara varabileceğinin ipuçlarını da içinde barındırıyor...

Devlet, halkın güvenlik ve menfaatini temin  amaçlı bir sözleşmedir. Halkın değer yargılarıyla barışık bir eğitim imkanının sağlanması devletin en temel görevidir. Bunun da en mantıklı ve makul yolu, bu çağda bu tür yasak ve dayatmalardan kaçınmaktır.

“Başörtüsü yasağı” gibi kahredici bir uygulama, ne “İslam karşıtı” olarak konumlandırılan ABD ve Avrupa ülkelerinde var, ne de lanetlenen Saddam, Kaddafi, Esad, Hüsnü Mübarek diktatörlüklerinde vardı... Bu yasak ne amaçla hangi gerekçe ile sürdürülüyor ki?

DEĞER YARGILARIYLA BARIŞIK BİR EĞİTİM İNSANİ BİR İHTİYAÇTIR

İçinde bulunduğumuz zaman belli bir eğitim düzeyini zorunlu kılıyor. Nitelikli bir eğitim için de okul ortamı olmazsa olmazdır. Sırf başörtülüler okullara alınmasın diye onlara açık öğretimi ya da uzaktan öğretim sistemini dayatmak doğru değildir. Açıköğretim  sınırlı bazı durumlar için gerekli olabilir ancak genel-geçer bir sistem olmamalı... Toplumun büyük bir kitlesini, ödediği vergilere rağmen, eğitim hizmet ve olanaklarından mahrum bırakmak büyük bir zulüm olur.

Bakın; Milli Eğitim Bakanlığı`nın 2012 yılı bütçesi 39.1 milyar TL ile en yüksek bakanlık bütçesi... Öğretmen kadrosu 713 bin ama hala yetersiz. Neden? Çünkü eğitim bu kadar ciddi bir iş. Okulların laboratuvar, kütüphane, ucuz eğitim imkânları ve benzeri hizmet bölümleri var. Bu imkanları hangi aileler sağlayabilir? Hangi aile, çocuğunu iyi bir üniversite kazanabilecek düzeyde hazırlayabilir?

Sonuç; “başörtüsü yasağı” gibi bir garabet, uygulamadan çıkarılsın, hem eğitimin her aşamasındaki pek çok sorun ve sıkıntının, hem de toplumsal yaşamın pek çok alanındaki mağduriyetlerin kendiliğinden çözüm bulduğu görülecektir. Yanlışta ısrar edilmemelidir.

Hükümet bu noktada irade gösterme potansiyeline sahiptir. Ama buna rağmen bu iradeyi sergileyemiyorsa, daha önceki sıkıntılarında yaptığı gibi bu meseleyi de REFERANDUMA götürsün. Halka bu konuda samimi olduğunu göstersin. Halk bu meseleyi çözer...

Aksi takdirde, toplumun bazı kesimlerini yersiz evhamlarla devlet imkanlarından mahrum bırakmak, saf dışı etmek, herşeyden önce devletin “Adil olma” vasfını tartışmalı hale getirir. Adaletsizlik ileri boyuta vardığında, bugünün Ortadoğusunda olduğu gibi rejimlerin meşruiyetini sorgular hale getirir. Bu duruma düşmeden, “Başörtüsü yasağı” ve benzeri sorunlar artık Türkiye`nin gündeminden çıkarılmalıdır. İnşaallah mevcut hükümet bu konuda gerekli adımları atarak sorunu ortadan kaldırır.