1-Adalet çizgisinden sapma ve savrulma; (Adaletten savrulma zulme götürür. Kur`an-ı Kerim Hz. Lokman`ın diliyle, zulmü, şirk ile eşit görür.

2-Öz güvenini yitirme; Güven bunalımı ve karşılıklı güvensizlik (birbirine güvenmeme) hali.

Bu iki husus (sorun, gelinen noktada) İslam âleminin bölünmüşlüğünün, parçalanmışlığının, çekişme ve çatıma halinin temel nedeni ve halidir.

Ümmetin; genel Şii-Sünni mezhebi bloklaşmasından, parti, cemaat, grup hatta bireylere kadar, bu iki sorun, kendisini çok tehlikeli bir şekilde göstermektedir. Ruhların kaynaşmasını önlediği için söylemsel ve şekli birlik sunmaları çok yapay hatta itici duruyor…

Son dönemde Allah (azze ve celle) merhametinden, ümmete bir altın fırsat sundu. İslam âleminde bir uyanış ve arayış dalgası oluştu. Yer yer çok güzel sonuçlar verdi. Zalimler devrildi, umutlar yeşerdi. Maalesef tam bu safhada, -tüm İslam tarihinde olduğu gibi- mezhebi ve meşrebi kamufleli menfaat blokları yeniden örülmeye, kurulmaya çalışılıyor. Bu tarihi altın fırsat tam olarak yok olmamış ama kendisini gösteren bu büyük kutuplaşma, bloklaşma tehlikesi de olduğu gibi duruyor.

Bu bloklaşma tehdidini, ümmetin bir gerçekliği ve hayatın bir realitesi olarak görmek Kur`an-ı Kerime, Sünnet-i Seniyyeye (Peygemberi pratiğe) dolayısıyla İslam akidesine terstir. Fertten, ümmete kadar her aşamada bu iki sorunu düşüncemizden niyetimizden ve pratiğimizden uzaklaştırma çabası en öncelikli bir görev halini almıştır. Sorunun aşılması için;

A-Sıdk (dürüstlük) ve adaletin birey ve toplum olarak gözetilmesi, hakim kılınması: İslam alimleri sıdk ve adaleti İslami bir kişiliğin dolayısıyla sahih bir Müslümanlığın olmazsa olmazı saymışlardır. Hatta şöyle bir ayrıma gitmişlerdir. İmanın ve İslam`ın şartları (itikad ve ibadet) Müslümanın Allah (CC) ile irtibatının niteliğine yöneliktir. Sıdk ve adalet ise Müslümanın insanlarla olan ilişkilerinin niteliğini oluşturur. Muamelat yani hukuk ve ahlak olarak da kategorize edilmiştir. Allah`a karşı itikad ve ibadetteki zafiyetler nasıl imanı zedeliyorsa insanlara karşı sıdk ve adalet dolayısıyla hukuk ve ahlaki eksikliklerde İslami şahsiyeti zedeler. Mü`min kişiğin oluşumunu önler. Sıdk ve adalet kul hakkının terazileridir. Allah (CC)`u mahşerde (Hesap gününde) buna ayrı bir muamele gösterir. Fertlerin birbirlerine zulmettikleri gibi toplumlarda birbirlerine zulmedebilirler. Kabilin Habile karşı gösterdiği ihtirası, zulmü, fertler birbirlerine yaptıkları gibi bazen toplumlar da birbirlerine uygularlar. Yani kabilin kişiliği sadece ferdi değildir. Bazen toplumlarında milli-ulusal mehfaatlerini dini ambalajlarda muhafazaya ve te`mine çalışırlar. Dil hamiliği görüntüsü ile kavmin ya da meşrebi menfaatlerini dinin sırtında taşıma amacı güdebilirler. Gelinen noktada dikkatten kaçırılmaması gereken büyük bir tehdit ve tehlike budur. Çünkü dürüstlük ve adil uygulama olmadan uygun bir İslami muameleden söz edilemez.

B- Güven bunalımının aşılması: İslam âleminin unsurları arasındaki önemli sorun da güvensizlik veya güven bunalımıdır. Ümmetin bir iç sorunu olduğu gibi ümmeti oluşturan yapılarında bir iç sorunudur. Güven ya da güvensizlik karşılıklı gelişen bir olgu gözükse de özünde kendimiz kaynaklı bir durumdur.

Güvensizlik ya da güven bunalımı sorunun aşılması için ise kendimizden başlamak en mantıklı ve makul olandır. Zira “karşıdakine güvenmenin öncelikli temel şartı kendine güvendir.” Demek ki güven bunalımının bir ucunda kendimiz varız.

Bu durum da kendine güvenin yol ve   yöntemi nedir?

Kendine güvenmenin de temel şartı Allah`a hakkıyla güvenip dayanmadır. Çünkü yerde ve gökte hiçbir hadise Allah`ın (CC) takdir ve tasavvurunun dışında değildir. O`nun izni olmaksızın bir yaprak bile yerinden kıpırdamaz. Bütün insanlık ve diğer âlemler bir araya gelseler bile O, istemedikçe bir zarar veya fayda oluşturamazlar. Zira mutlak hakim ve kadir O`dur. En güçlü ordulara karşı bile mü`min bir kişilik “… O bize yeter, o ne güzel bir vekildir…” der. Çünkü Allah (azze ve celle) kendisine güvenip dayananları zayi etmez.

Allah`a gerçekçi bir güvenin temelinde Allah`ın istediği şekilde tedbir almak yatar. En güzel tedbir de Allah`ın öngördüğü hukuka riayettir. Allah mü`minleri kardeş, küfür âlemini ise tek millet ilan etmiştir.

Allah`a güven gereğince tedbir, özgüven sağladığı gibi güven bunalımı ve güvensizlik sorununu da çözer.İslam coğrafyasındaki mevcut uyanış ve arayışın oluşturduğu bu güzel fırsat heder edilmemelidir. Menfaat ve iktidar ihtirasları için Müslüman kanı akıtırlardı. Şimdi Müslümanlar onların yerine göz dikmemelidir.

Yapay menfaat blokları oluşturma bu amaçla kutuplaşmak batıl ve batılı güçlere hizmet olur.

İslami vahdet temelinde yaklaşımlar sergilemek esas görev olmalı. Arab`ın acemden etrakın ekraddan bir üstünlüğü olamaz. Mü`minler bir tarağın dişleri gibi eşittir.

Ümmetin inşa ve inkişafı için sıdk, adalet ve özgüven meziyetlerinin te`sisi için dua talebiyle Allah`a emanetsiniz.