İslam işbirliği teşkilatının İstanbul`daki zirvesine nazire yaparcasına, Katolik ve Ortodoks Kilisesi Ruhani Liderleri Papa Francis ve Piskopos Barthelemeo ender olarak görülen bir araya gelmelerinden bir tanesini Midilli Adasındaki Müslüman mültecileri ziyaret ederek gerçekleştirdiler.

Adeta Lisan-ı Hal ile; İstanbul zirvesine: “Madem birliğiniz var bu sefalete düşürdüğünüz Mülteciler neden kapımıza yığılıyor?” der gibiydiler. Hele de bazı Müslüman mültecilerin Papanın elini öpüp, ayaklarına kapanması en kahredici ve öldürücü tabloydu… bunu görmezden gelmek, Müslümanların sorunlarına kayıtsız kalmak ya da bu konuda samimi olmamakla eş anlamlıdır.

Öte yandan; Katolik ve Ortodoks Kiliselerinin, apar topar bu şekilde bir araya geliş görüntüsü vermeleri; “Sözde bile olsa” İslam dünyasının, Osmanlı`dan sonra yeniden İstanbul`da bir araya geliyor oluşuna bir reflekstir. Katolik ve Ortodoks kiliseleri aslında kendi itikatlarınca birbirlerini tekfir ederler, yani aforoz ederler. Fakat İstanbul`un onlar için apayrı bir önemi vardır. Özellikle Ekümeniklik meselesi nedeniyle Ortodoks Dünyası, İstanbul`a ayrı bir gözle bakar. Osmanlı bu yüzden yıkılıp  dağıtılmışken, yeniden İstanbul ve İslam işbirliği zirvesi… bu bazı odakları bazı hesaplara yöneltecektir. Bu yüzden İslam işbirliği teşkilatının Türkiye Başkanlığındaki bu dönemine bazı sıkıntılar çıkarılabilir. Özellikle de Tayyip Erdoğan`ın zirveye ev sahipliği yapması, İİT`ye yeni bir vizyon ve misyon kazandırma çabaları içte ve dışta pek çok odağın karşı konumlanışında gerekçe edinilecektir.

İslam Alemi, sırf bu karşıtların tepkisine bakarak bile olsa, pek varlık gösteremeyen bu duruma sahip çıkmalı, herkes kendi cenahından bu yapının ihyasına katkı vermelidir. Eksik bir şeyi tamamlamak ve ihya etmek; genelde yıkmak ya da yok saymaktan daha evladır. Çünkü yıktıktan sonra yerine yenisi kurulamayınca daha büyük bir kaosla karşı karşıya kalınabiliyor. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olunuyor. Suriye buna en iyi örnektir.

“İÇİ BENİ YAKAR DIŞI ELİ YAKAR” İ.İ.T

Gerçekte işlev görmeyen, fakat başkasının gözüne batan durumlar için halk arasında “içi beni, dışı eli yakar” deyimi kullanılır. Eski ismi ile İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) güya Filistin`in, İsrail işgalinden kurtarılması için kurulmuştu. Ne yazık ki üyelerinin çoğu Mısır gibi, Filistinlilere karşı, İsrail ile işbirliği konumuna düştüler. Şimdi HAMAS, terörist; İsrail ise meşru otorite (!?) görülüyor.

Buna rağmen bu teşkilatın kuruluş gerekçesinin İsrail`e yönelik olması, sırf varlığına bile yeterince düşman gösterilmesine yetti de arttı.

İstanbul zirvesi, özellikle Sayın Erdoğan`ın, üye aidatları konusunu gündeme getirmesi, daha doğrusu pek çok ülkenin aidat borçlarını dahi ödemeyişleri; kesenin ağzını Birleşmiş Milletlere, Amerika`nın başını çektiği Uluslararası Askeri operasyon birimlerine açan ülkelerin, iş bu teşkilata gelince konuyu sümen altı edip ayak diretmeleri... aslında İ.İ.T`nin iç işleyişindeki pejmürdeliği ve perişanlığı da ifşa etmiş oldu. Bir yönüyle iyi de oldu.

Fakat Türkiye`nin başkanlığı dönemi bir fırsat olabilir. Ya da bir fırsata dönüştürülebilir. Özellikle İstanbul Zirvesi, Ak partinin Türkiye`de iktidar oluşu, Sayın Erdoğan`ın bu konudaki kişisel hassasiyeti; İslam işbirliği Teşkilatının bu süreçte İslam alemi ve Müslümanların birliği konusunda rol üstlenip üstlenmeyeceği konusunu hem medyanın hem de söz söyleme konumunda olanların gündemine ciddi bir şekilde yerleştirdi…

Bu gündem diri tutulur ve ilgili kesimlerce amacına uygun beslenirse olumlu bir mecra oluşturulabilir.

“TEK DÜNYA FEDERASYONU” TAMAMLANMAK ÜZEREYKEN İSLAM ALEMİNİN BİR TEŞKİLATI AMACINCA İŞLETEMEMESİ…!?

-              Uzay çalışmaları yürüten ABD, Rusya, Çin gibi ülkeler ortak ve belli kurallar çerçevesinde hareket etmek zorundadırlar. Yasal birlik zorunluluğu oluşmuş.

-              Dünyayı saran internet temelli iletişim ağı sınırlı sayıdaki organizasyonun adeta “Teknolojik Federasyonu” şeklinde işliyor. Dünyayı sarsmıştır.

-              Tüm dünyadaki uydu yayınlarının frekans dağılımları zorunlu belli prosedürler çerçevesinde işlem görüyor. Dolayısıyla TV, Radyo yayınlarında da belli oranlarda karşılıklı bağımlılık var.

-              Cep Telefonları sektörü ve bağlı GSM şirketleri aynı şekilde zorunlu bir Dünya Federasyonu sürecini tamamlamış sayılıyorlar.

Hava Ulaşımında, Hava Yolu Şirketlerinin uymak zorunda oldukları zorunlu kurallar vardır. Bunlar evrenseldir. Deniz aşırı rotalarda da durum benzerdir.

Bunlar gibi değişik alanlardaki iletişim ve ulaşım teknolojileri; bir yönüyle dünya ölçeğinde zorunlu ve karşılıklı bağımlılığa dayanan bir “TEKNOLOJİK DÜNYA FEDERASYONU” inşa etmişken, bir yönüyle de ekonomik ve ticaret sektörünü de hızlıca bünyesine alarak, diğer siyasi ve coğrafi esaslı birleşme-bütünleşmeleri de hem ikinci plana atmakta hem de işlevsiz kalmaya doğru sürüklemektedir.

Buna rağmen halihazırda İslam Alemi dışında, Dünyanın büyük kısmında siyasi, ekonomik ve coğrafi bütünlükler, federasyon ve konfederasyon ölçeğinde işliyor.

Kısaca şu örnekler meramımızı anlatmaya yardımcı olur. (Not: Federatif ve Konfederatif yapılanmayı çok kısa ve genel hatlarıyla hatırlatmakta fayda vardır. Federasyon: devletlerin ya da kuruluşların ortak bir anayasal metin temelinde birleşme ve yönetilmeyi kabulleridir. Konfederasyon ise; yine birden fazla devletin ya da kuruluşun kendi anayasa ya da yönetsel metinleri olmakla beraber, güvenlik, ekonomik vs. fayda gördükleri alanlarda ortaklık antlaşmaları yapmalarıdır. Mesela Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu birer Federatif sistemdirler. Fakat Amerika`nın başını çektiği NATO teşkilatı bir Konfederatif yapıdır. Aynı şekilde, Rusya, içindeki özerk yapılarla bir federasyon iken; Sovyetlerden ayrılan Kazakistan, Tacikistan gibi diğer devletlerle güvenlik amaçlı oluşturduğu Bağımsız Devletler Topluluğu bir Konfederasyondur.

Buradan hareketle, İslam aleminin dışındaki Dünyanın örgütlenmesine bir göz atalım.

Birleşmiş milletler, bünyesinde oluşturduğu on beş Evrensel nitelikli örgütüyle 193 Devletten oluşan bir Dünya Konfederasyonudur.

Askeri alanda Amerika`nın başını çektiği NATO bir Amerika ve Avrupa Konfederasyonudur. (Türkiye de askeri açıdan bunun bir parçasıdır.) Rusya`nın başını çektiği Kolektif Güvenlik Antlaşması örgütü ise karşı kutup bir Konfederasyon yapı niteliğindedir.

Benzer şekilde dünya nüfusunun büyük kısmını barındıran Çin, Rusya ve Hindistan`ın ana gövdesini oluşturdukları “ŞANGAY” Asya Birlik Platformu bir Asya Konfederasyonu niteliğindedir. Beri tarafta “SCHENGEN” (Şengen) Avrupa birliği serbest dolaşım anlaşması da, Avrupa birliği ile beraber bir Avrupa Konfederasyonudur. (Avrupa konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Güvenlik işbirliği teşkilatı gibi başka Avrupa Birlik yapıları da vardır.)

Yine Latin Amerika Entegrasyon Birliği (ALADI) ve Latin Amerika Serbest Ticaret Alanı (LAFTA) Güney Amerika kıtasını bir konfederasyon formatına koyuyor.

Bunlara ilaveten Güney Amerika kıtasındaki “Güney Ortak Pazarı” (MERCOSUR); Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika serbest ticaret Alanından (NAFTA) sonra dünyanın üçüncü büyük ekonomik konsepti kabul edilir.

Dünyanın en büyük Ekonomik İşbirliği Alanı olarak görülen ABD, kanada ve Meksika`yı kapsayan “Kuzey Amerika Serbest Ticaret Alanı” (NAFTA) ayrı bir ekonomik konfederasyon alanıdır.

Yine ABD, kanada, Çin, Rusya, Japonya, Yeni Zelanda, Avustralya, Endonezya gibi dünyanın değişik coğrafyalarını birbirine bağlayan “Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü” başka bir ilginç Dünya Ekonomik Konfederasyonu zeminidir.

“Avrasya Ekonomik Topluluğu” “Afrika Birliği Örgütü”, “Arap Ligi” ile beraber “Körfez İşbirliği Konseyi” karşımıza çıkan başka coğrafi-ekonomik temelli birleşik mekanizmalardır.

“Uluslararası Af Örgütü”, “İnsan Hakları İzleme Örgütü” “Greenpeace-Yeşil Barış Örgütü” “Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Federasyonu” gibi yapılar, ayrı fonksiyonlarla “Küresel Ağ” kuran yapılar olarak varlık gösteriyor.

Kısacası; iletişim ve ulaşım teknolojisi, ekonomik, güvenlik, siyasal ve kültürel pek çok alandaki bağlantılar Dünyayı çoktan –Üstad Bediuzzamanın (ra) deyişiyle- bir “Köy” haline getirmişken ve bir “DÜNYA KONFEDERASYONU” konumuna taşımışken; Müslüman alemin yegane kuruluşu olan İslam işbirliği teşkilatının “zirve gündeminin” “üye aidatları borcuyla açılıp onun da hallolmadan zirvenin kapanması” ne acı, ne hazin ve ne ibretliktir…

Daha da acı olan ise; dünya yukarıda anlatıldığı şekli ile bütünleşirken, İslam aleminin artık örgüt-örgüt değil; “grupçuk-grupçuk” “pörçük-pörçük” ufalanmasıdır. Ümmet şuuru ümidi ve duası ile; Allaha emanetsiniz…