Herkesin değerlendirmesi; derdine ve baktığı pencereye göredir…

Afganistan Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı güya General Raşit Dostum da Beşar Esad gibi, Rusya`dan yardım istemeye gitmiş. Rus savunma bakanı ile yaptığı görüşmede; Afganistan`ın Rusya`ya ihtiyacı olduğunu, Afganistan`a askeri teçhizat sağlaması ve Afgan Hava Kuvvetlerinin oluşturulması için yardım istemiş… Amerika Afganistan`da daha hala işgalci… Rusya ise eski işgalci! Anlaşılan o ki, perde gerisinde bazı projeler hazırlanmış. Bu tür görüşmeler işin işletim formaliteleri.

Zira Rusya`nın İran, Irak, Suriye ile askeri istihbari koordinasyonu benzeri bir girişimi de, Afganistan, Çeçenistan ve diğer Türki Cumhuriyetler arasında söz konusudur… İlginç olan Rusya – Afganistan arasındaki bu ilişkide, Çeçenistan Devlet başkanı Ramazan Kadirov`un başat rol üstlenmesi.

Arap baharı olarak adlandırılan süreçten sonra, İslâm coğrafyasındaki hareketlenme ve yeni durumlar için; batı dünyası; ABD ve NATO öncülüğünde yeniden dizayn amaçlı müdahil olmuştu. Bugüne kadar İran üzerinden dolaylı olarak İslâm Coğrafyası ile ilgilenen Rusya, muhtemelen İran`ı ikinci plana iterek, direk aktör rol oynamaya çalışacaktır. İran şu an sesini yükseltmiyorsa da durumdan hoşnut değil…

İRAN – RUSYA ÇEKİŞMESİ KAÇINILMAZ OLACAKTIR

İran, usta bir siyasetle uzun bir süredir uluslararası ilişkilerinde kendisini Rusya ve Çin`e taşıtıyordu. Nükleer müzâkereleri sürecinde, birleşmiş milletlerde daimi temsilci olan Rusya ve Çin`in veto yetkileri, İran`a önemli manevra kabiliyeti kazandırıyordu. Tek kutuplu dünya siyasetinde son dönemde İran`ın 5 +1 tabir edilen ülkelerle ikinci bir “Siyasi Kutup” gibi masaya oturması ve Amerika ile aradaki buzları eriterek “Menfaat örtüşmesi” yoluyla dolaylı olarak yakınlaşması, Rusya`yı rahatsız etti… Zira Rusya, hala “Eğer ABD karşısında bir kutup olacaksa bunun da Rusya olacağı” psikolojisindendir. Bundan sonra bu rolü açıkça oynayacaktır. İran`a da ayar çekmeye çalışacaktır. İkilinin beraber yürümesi, İran`ın, Rusya gölgesinde ikinci bir role razı olup – olmayacağına ve özellikle İslâm Coğrafyasındaki nüfuzunu Rusya ile paylaşıp paylaşmayacağına bağlıdır.

BÜYÜK AKTÖRLERİN HER ZAMAN “OYUN KURUCU” OLDUĞU YANILGISI

Siyasi analistlerin hataya düştükleri bir nokta vardır. Büyük aktörün her zaman “proje sahibi” olduğu ve küçük aktörleri, yönlendirdiği varsayımı üzerine analizlerini temellendirirler. Yanılırlar. Bu her zaman için doğru değil. Mesela; bir dönem herkes Rusya`nın Küba`yı Amerika`ya karşı kullandığını sanırdı. Fakir bir Küba; Rusya`nın en güçlü silahlarını ülkesine konuşlandırmakla ABD karşısında bir süper güç potansiyeline erişmişti. Nitekim İsrail de aynı şekilde ABD`yi kullanıyor. İran da bir süre Rusya ile bu tarz bir ilişki geliştirmişti. Sanki artık roller değişecek.

İSLÂM ÂLEMİNE, ÖZELLİKLE DE İRAN VE ESED`E TARİHİ BİR HATIRLATMA!

Yıl 1238… Şam ve dolaylarındaki İsmaili (Şia) Nizariler Avrupa`ya bir heyet gönderirler. Fransız Kralı 17. Louis ile İngiltere Kralı 2. Henry`den; üzerlerindeki baskıdan dolayı yardım isterler. Bunu fırsat bilen 2. Louis 1249`da 7. Haçlı Seferini başlatır. Mısır`a gelir. Yenilir. Çare olarak dönemin önemli gücü Moğollardan yardım ister ve ittifak teklifinde bulunur. Zaten İslâm âlemine seferlere başlayan Moğollar da bunu fırsat bilip teklifi kabul eder. Hülagu komutasındaki Moğol ordusu 1253 yılında İslâm Coğrafyasına saldırıya geçer. Haçlı-Moğol ittifakı başlar.

ŞİMDİ BU TABLOYA DİKKAT EDİNİZ… Moğollar (Şii – Sünni ayrımı yapmadan) 1256`da Alamut kalesini alır. Nizariler`e son verir. (Şii – Fars – Kürt v.s)

1259`da Abbasi Hilafetine son verir. (Sunni İslâm Hilafeti – Arap)

1308`de Anadolu Selçuklularına tamamen son verip kendine bağlar. (Sunni – Türk)

1260`da Eyyubi Hısna Keyf, Şam – Halebi alır. (Sunni – Kürt – Arap – Türkmen)

1299`da yeni kurulmuş Osmanoğulları (Osmanlı) Beyliğini valisine bağlar.

Aynı zamanda haraca bağlar. Osman gazi “Marki” (Moğol uç beyi) olarak görevlendirilir. (Bu durum 1360`a kadar, yani Orhan Gazi`nin bağımsızlık / İmparatorluk ilanına kadar sürer.) (Sunni Türk) (Hayrullah Efendi Turki C-2)

1238 yılında (yani Nizarilerin Avrupa`dan yardım istediği yıl) ölen Eyyubi Melikul Kâmilde, Selahaddin-i Eyyubi`nin feth ettiği Kudüs`ü 42 yıl sonra Haçlılara tekrar kaptırmıştır. (Moğollar 5-10 yılda, Arap, Fars, Türk, Kürt, bütün İslâm âlemini tarumar eder. Bu günde farklı olmayacak!)

Bir de Moğolların bu saldırganlığının öncesi var. 1230`larda Moğollar, Harzemşahlara saldırır. Müslüman Harezmiler, Abbasi Hilafeti, Selçuklular ve Eyyubilerden yardım ister. Her üçü de Moğollar tehdidini fark ettikleri halde Harezmilere yardım etmezler. Çünkü 1233 – 36 arası Selçuklular ve Eyyubiler Ahlat için savaşmaktadırlar. Halifenin de bunları bile uzlaştıracak gücü yoktur. Moğollar Harezmileri de yok eder. Kalan Harezmiler Eyyubilere iltihak ederler. Selçuklular da, Moğollarla anlaşsalar da, onların gazabından kurtulamazlar.

Benzer bir süreç de 1. Ve 2. Dünya savaşları sırasında İslâm Âleminde yaşandı. İslâm Coğrafyası “Masa başı sınırlarla” sınırlandırıldı.

Belki; İslâm Âlemi üzerinden 3. Dünya savaşı diyebileceğimiz bu süreç de, bu gidişle daha büyük zarar verecektir. Makro bölünmeden daha mikro bir bölünme…

Bir de; “Turpun büyüğü daha heybede” misali, Çin de sahaya indiğinde tam bir “Haçlı – Moğol” ittifakı ile karşı karşıya kalacağız.

Obama ve Putin görüşmesi, NATO ve Rusya`nın operasyon koordinatlarını birbirlerine bildirmeleri, “danışıklı bir çekişmenin sahneleneceğini gösteriyor.”

TÜRKİYE VE KÜRTLER BİR OLDU-BİTTİ GİRDABINA SÜRÜKLENEBİLİR!!

Hem ABD ve Batının, hem de Rusya`nın Suriye`de PYD ile ilişki geliştirmeleri pek hayra alamet değil. PYD ile direk ilişki, PKK ile dolaylı ilişki demektir. Türkiye başlangıçta PYD ile ilişkilerinde, Iraktaki Kürtlerle başlangıçtaki ilişki yanlışlığını tekrarladı. Oysa şimdi Irak Kürtleri, Türkiye`nin en doğal müttefikleridir. Özellikle de “çözüm sürecinin” revaçta olduğu bir dönemde, Türkiye PYD`nin, başka yörüngelere kaymasını önleyebilirdi.

Özellikle hafta sonu Ankara`daki miting eylemi tarzı kitlesel ölüm eylemleri, böylesi bir seçim arifesinde Türkiye`yi zor süreçlere itebilir.

Aynı şekilde hem ABD ve NATO`nun, hem de Rusya`nın Türkiye`ye karşı siyasetleri, yaklaşımları çok sorunlu ve mayınlıdır. Dikkatli olunmalıdır.

Türkiye şunu görmelidir. Irak ve Suriye Kürtlerinin bu devletlerin kuruluşundan beri devletleri ile bütünleşmeme sorunları oldu. Kaynaşma hiç olmadı. Oysa Türkiye`deki Kürtlerin; değil Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı ve Selçuklu`nun derinliklerine kök salan bir farklı yapısı vardır. Türkiye hem içindeki, hem de dışındaki Kürtlerle ilişkilerini PKK`ya göre ayarlarsa büyük hataya düşer. Bu coğrafyada Kürt ve Türk; müttefiklikten öteye, birbirlerine mecburdurlar. Birinin varlığı ötekine bağlıdır. PKK; ideolojik bir projedir. Türklerden çok Kütlere zarar veriyor. Diyanet İşleri Başkanının dediği gibi PKK; Kürtleri İslâm`dan koparma projesidir. Ayrıca, devlete karşı 5-10 bin silahlı PKK, militanına karşı, 60 bin civarında silahlı köy korucusu, yine asker de (Ordu`da), polis de yüzbinlerle ifade edilecek silahlı Kürt de devletin bir parçasıdır.

Bu tehlikeli süreçte Devlet PKK`ya tepki ile değil, tüm Kürtleri kapsayan politika geliştirmelidir. Elbette PKK`da göz ardı edilmez. Bu hususta özellikle mütedeyyin Kürtler seslerini daha da yükseltmeli, ellerini taşın altına koymalıdırlar. Yoksa tehdit hepimizedir. Allah`a emanetsiniz.