Müslümanlar; Yahudi ve Hristiyanların sonuna varıp ta döndükleri kanlı iç savaş yolunun başına süratli bir giriş yapmış bulunuyorlar. ABD ve Rusya da artık temsil ettikleri kutuplarla islâm coğrafyasındaki Müslüman iç savaşına dâhil olmuş durumdadırlar.

Yahudi ve Hristiyanlarda bu kanlı iç savaşın içine düşmüşlerdi. Yokolma eşiğine gelince uyanıp döndüler. Ama nice nesilleri heba, heder ve helak oldu.

YAHUDİ VE HRİSTİYANLIKTAKİ BENZER SÜREÇ(MEZHEBİ İÇ SAVAŞLAR)

Yahudiler M.Ö 700 yılında Kuzey İsrail Krallığı ve Güney İsrail Krallığı diye ikiye ayrıldılar. Sonra benzer şekilde Hristiyanlar Doğu (Roma Kilisesi) ve Batı (Bizans Kilisesi) diye ikiye bölündü. Tabi bu aşamaya gelmeden önce Kıpti, Ermeni, Gregoryan ve Süryani kiliseleri de ayrılıklarını ilan etmişlerdi. Tıpkı Müslümanların Şii-Sünni bölünmesi gibi…

Yahudiler M.Ö 700`lerdeki kuzey-güney krallıklarının parçalanma iç savaşlarından sonra, Asurlular tarafından devletlerine son verilip sürüldüler. Sonra dönüp özerk bir şekilde yaşadılarsa da M.Ö 580`lerde Babiller tarafından istila edilip sürüldüler. Babillerin Medler`e ilhakı sonrası tekrar Kudüs`e gelip yerleşen Yahudiler; M.S 70`lerde ise Romalılar tarafından devletlerine son verilip sürüldüler. Ta 1948 Filistin işgaline kadar…

1000 yıla yakın parçalı özerk yönetimlerle, 2000 yılda sürgünde yaşayan Yahudiler yok olmanın eşiğine geldiler. Şimdi dünya üzerinde 10-15 milyon nüfusları var. İsrail oğulları ise bundan çok daha azdır. Bu durum; aşağıda değinileceği gibi mezhebi çelişmelerin sonucuydu.

Hristiyan dünyası da; itikadı ve mezhebi tartışmaların neticesinde 451 yılındaki konsülde; Monofizit Kıpti, Ermeni Gregoryan ve Antakya Süryani kiliselerinin bölünmesine ilaveten asıl parçalanmayı Doğu Roma Kilisesi-Batı Bizans Kilisesi şeklinde yaşamıştır. Bu doğu-batı ayrımı; kendisini Katolikler ve Ortodokslar şeklinde sahneleyen bölünmenin de kaynağıdır. Bu bölünme Hristiyan dünyasını dış istila ve işgallere açmış. Özellikle diğer mezhepler Katoliklere karşı, Müslüman fetihlere kapı aralamıştır.

Hristiyan âlemi iç savaşları özellikle I. Ve II. Dünya savaşlarında zirveye ulaşmış. meşhur Hristiyan mezhebi iç savaşları olarak bilinen 30 yıl savaşlarında 50 milyon Hristiyan dindaşları tarafından katledilmiştir. (diyanet işleri başkanlığının son bir araştırmasına göre de; son 30 yılda 11 milyon Müslüman iç ve dış çatışmalarında öldürülmüştür. Bu sayı hızla artıyor. //İLGİNÇ BİR TARİH TEVAFUKU: 1940`lar.

Yahudiler 1948 Filistin işgali ile Hristiyanlar da 1945 II. Dünya savaşı ile uyanıp “iÇ SAVAŞLARINDAN BİRLİĞE” döndüler. İlginçtir ki İslâm coğrafyasının parçalanmışlığının zirvesi de I. Ve II. Savaşı yılları oldu. Hristiyan dünyası da Avrupa birliğini kurma ihtiyacı ve zorunluluğu hissetti ve başardı da. Avrupa birliğinin Hristiyan kulübü olarak nitelendirilmesi boş bir söylem değildir. Ve Filistin işgali...

YAHUDİ VE HRİSTİYAN İÇ SAVAŞI DA “SELEFÇİLİKLE” BAŞLAMIŞTI!

“Selefilik” ya da “selefçilik” sadece İslâma has bir kavram ve olgu değildir. Bu dini ve mezhebi yaklaşım; Hristiyanlık, Yahudilik hatta buda-brahma dinlerinde de (Budizm Hinduizm,Taoizm, Şintoizm vb..) vardır.

Kavram olarak “öze dönüş” olarak ifade edilebilecek “selefçilik” genellikle DİNİ BÖLÜNME ve MEZHEBİ AYRIŞMANIN ilk kapısıdır. Teoride haklı ve masumane bir çıkış gibi görülen SELEFÇİLİĞİN, pratik sonucu kaçınılmaz kanlı mezhebi iç savaştır. İslâm`daki selefçiliğin Yahudi ve Hristiyanlıktaki karşılığı ORTODOKSLUKTUR. Selefçilik; her hangi bir dinin (İslâm, Yahudi, Hristiyanlık vb..) hakim ana gövdesinin temsiliyetini, özden sapmakla, selefinin yolundan ayrılmakla suçlar, karşı çıkar, tekfir eder, ve çatışır. “Öze dönüş” iddiası ile kapar, ayrılır.

Tabi bir süre sonra kendisinden de aynı gerekçeler ile kopuşlar olur. Hem “ana gövdeye” hem kendilerini (selefi/Ortodoks) özden kopmayla suçlayan mezhebi akım ise dini olarak; Protestanlık olarak pratik ifadesini bulur. Aslında İslâm`da “selefiler genellikle HARİCİLER (-asıl isimleri ŞARİİ`ler yada HARİRİYYUNDUR. Haricilik itham amaçlı söylemdir- İle özdeşleştirilir. Haricilik, Protestanlığa daha yakındır.)

Kısaca; selefçilik gerekçesi ile; Ortodoks Hristiyanlar ana gövde olan Katoliklerden ayrılıp savaş açtılar. Hristiyan âlemi parçalandı.

Yahudi ortodoksluğu ise “farisilik mezhebi” olarak tezahür etti. Sonra Hristiyan ve Yahudi Protestanlıkları da değişik mezhepler şeklinde parçalanmışlığa daha da ivme kazandırdı. Daha alt ve mikro düzeyde parçalanmalar oldu.

İslâm âleminde ise; bu süreç esasında şianın, ana gövde olan “ehl-i sünnetten” ayrılması şeklinde karşımıza çıkıyor. Fakat dikkat edilirse ana zincirin her bir kopuşu, örtülü ya da açık bir “selefçi” gerekçe ile başlamış, güçlü ya da zayıf bir mezhep olarak ortaya çıkmıştır.

Niyet ne olursa olsun; her “selefçi” girişim kaçınılmaz bir kopuş ve çatışmayı beraberinde getirmiştir.

İSLÂM ÂLEMİNDEKİ AYRIŞMA SÜRECİNİN ÖNLENME ŞANSI

Derinlik meselelerin sık sık işlenmesinin onları “sığlaştırdığı” durumu var. Fakat önemli durumlar ortaya çıkarsa, hatırlatılmaları önem arz eder. Uzun bir süreden beri; İslâm âleminin içine düştüğü Katolik durumdan çıkışının ya da daha vahim sonuçları engellemenin bir yolu, bir şansı olarak “HAC ORGANİZASYONU VE İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATINI vurgulamaktayız. Bu yıl ki hac esnasında elim “vinç kazasından sonra malum “ izdiham” meselesinde ölen yaralanan hacı sayısının fazlalığı bir yana; bir de dışardaki sorunları nisbeten sorunsuz hac alanına da taşıdı.

Suudi yönetiminin suçluluğu ya da suçlanmasında bir çözüm getirmez. Bu iş artık Suudi idaresini aşıyor. Aslında İran`ın ölen hacıları nedeni ile İSLÂM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATINI göreve çağırması yerinde, anlamlı ve isabetli bir girişimdir. Önemli bir fırsattır.

HİÇ BİR ÜLKE TEK BAŞINA HAC ORGANİZASYONUNUN ÜSTESİNDEN GELEMEZ

Eğer hac organizasyonu, İslâm İşbirliği Teşkilatı bünyesine tevdi edilirse ve İslâm İşbirliği Teşkilatı da bu vesileyle; daha önce detaylarını verdiğimiz şekilde ümmet temelli yeniden yapılandırılırsa; bütün İslâm âleminin mecburi bir araya geldikleri zorunlu bir zemin oluşur. Belki bir sülh-ü sükûn mekanizması da oluşur ki bu mekanizma; İslâm âlemini yukarıda verdiğimiz Yahudi ve Hristiyan kanlı iç savaş ve istila sürecinden muhafaza edebilir. Türkiye`deki İslâmi oluşumlar; Diyanet İşleri Başkanlığı`nı bu konuda harekete geçirebilir. Zaten mevcut Diyanet İşleri Başkanı muhterem Mehmet Görmez Hoca da benzer kanaatlere sahiptir. Türkiye`nin hâlihazırdaki yapısı da böylesi bir girişime müsaittir.

ABD VE RUSYANIN SURİYE`YE GİRİŞİ; MOĞOL VE HAÇLI İTTİFAKININ GÜNCEL TEKRARIDIR

I.Haçlı seferi sırasında, Eyyubilere esir düşen Fransa kralı,Filistin Patriğini Moğolistan`a yardıma gönderir. (1253`te). Hulagu`nun abisi Mönke Kaan(Mangu Han) 1256`da Hulagu komutasında bir orduyu haçlılara yardıma gönderdi,. Hulagu 1259`da Abbasî hilafetini, dolayısıyla İslâm hilafetini sonlandırdı. Eş zamanlı olarak Alman, Fransız ve İngiltere öncülüğündeki haçlılar da Filistin ve batıdan İSLÂM ÂLEMİNE SALDIRDILAR. Süreç öz itibari ile benzerdir. UNUTULMASIN...