Olası bir Ak- Parti ile MHP koalisyonunun, Doğu ve Güneydoğudaki etkisi, normal iki parti koalisyonunun çok çok ötesinde bir yansıması olacaktır. Hatta rahatlıkla söylenebilir ki böyle bir koalisyonun bölgedeki yansıması; bir AK Parti – HDP koalisyonunun, Anadolu`daki milliyetçi kesimlerin göstereceği tepkiden bile çok farklı sonuçları olacaktır.

Irak ve Suriye başta olmak üzere, Ortadoğu`da Kürtlerin toplumsal ve coğrafi olarak hareketlendiği bir dönemde (iç –ya da dış sebeplerle) böylesi bir koalisyon Türkiye`de bir kırılma noktası da olabilir. Şöyle ki;

Cumhuriyet Tarihi boyunca, “Türk Milliyetçisi” oluşumların gerek fikriyatta gerekse fiiliyatta Kürtlere karşı pek olumlu ve dostane yaklaşımları olmamıştır. En azından o bölgede oluşan olgu böyledir. Çünkü Cumhuriyet Tarihi boyunca özellikle askeri darbeler sonrası tüm uygulamalar, yasaklamalar, sıkıyönetim ya da OHAL`ler hep “Türkçülük” adına ya da o izlenimle yapılmış. Bu da o bölgede tepkisel bir refleks oluşturmuştur.

Bölge halkı, dindar yapısı sonucu olarak; İran, Irak ve Suriye`de olduğu gibi Türkiye`de de temel ortak payda olarak “İSLAM DİNİ`ni” algılamış ve “DİN Kardeşliği” temelinde bir aidiyet benimsemiş ya da bütün olup bitene karşı “İslam Kardeşliği” ile kendisini “İkna” yoluna gitmiştir. Bu yönde küçük bir sinyal alsa çok güçlü bir destek karşılığı ile cevap vermiştir. Nitekim bunu 94`teki Erbakan – Refah partisi; 2002 deki Erdoğan - AK Parti çıkışında açıkça görüyoruz.

Rahmetli Erbakan Hoca; siz Türküm, doğruyum, Çalışkanım derseniz Kürt de ben Kürdüm daha doğruyum, daha çalışkanım der. Bu olmaz…”şeklinde milliyetçilik karşıtı bir tepki koyup “İslam Kardeşliğini” referans gösterdiği Bingöl konuşmasından sonra; bölge halkı 1994 seçimlerinde çok güçlü bir destekle Refah Partisi`nin iktidar yürüyüşüne katkı sunmuş; Diyarbakır, Urfa, Mardin, Van, Ağrı, Erzurum, Batman kısaca bölgedeki Belediyelerin tamamına yakını Refah Partisine geçmişti.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da, malum Siirt konuşması sonrası uğradığı haksızlık sonucu Kürtlerin büyük teveccüh ve desteğini almış; kaderin manidar bir tecellisi olarak siyasete (siyaset yasağından sonra) o bölgenin Millet Vekili yani Siirt Millet Vekili olarak geçiş yapmış ve Başbakan olmuştur. 2005`teki Diyarbakır konuşması ve “Kürt kardeşimin sorunu benim sorunumdur” deklarasyonu, “Çözüm süreci” çabaları; 2003`ten bu yana AK Parti`nin girdiği tüm seçimlerde bölge halkının büyük katkısını görmüştür.

Ne zamanki sayın Erdoğan “Artık Kürt sorunu diye bir şey yok…” dedi; bunu hangi şekilde tevil ve izaha da kalkıştıysa, pratik sonuçlara işaret ettiyse de; her kesin ne olduğunu, ne olacağını anlamaya çalıştığı bir “Çözüm Süreci” dosyası rafa kaldırıldıysa; Kürtler şaşkınlıkla hayal kırıklığıyla; “yine mi kandırıldık! “hissiyatı ile ve en önemlisi de “Alternatifsizlikten” tepkisel olarak HDP`ye yöneldiler.

HDP de AK Parti`nin bölgesel stratejik hatasının bir sonucu olarak 7 Haziran seçimlerinde, çantada keklik 80 milletvekilini buldu.

İşin özüne gelelim tekrar.

Eğer AK- Parti, MHP ile bir koalisyon kurarsa; bunun pratik sonuçları gelişir. Çünkü MHP`nin tavrı, yaklaşımları söylemleri ortadadır. Üstelik MHP`nin de HDP kadar yani 80 milletvekili var. Meclis aritmetiği olarak AK Partiye bir fayda sağlamaz… bu tür olası bir koalisyonun.

Türkiye`ye de pek fazla getireceği bir şey olmaz. Ama hesapta görülmeyen kaybettireceği pek çok şey olur. Çünkü Ortadoğu`nun, özellikle de Kürtlerin Ortadoğu`daki güncel durumları; Kürt oylarının eski seçimlerdeki gibi partiler arası gidip gelmesini sağlayacak bir siyasi iklim yok. AK Parti`nin de stratejik hatalarını fırsata dönüştürüp bölgede adeta bir tek parti diktatöryası inşa çabasında olan bir PKK var. Pkk`nın eş zamanlı olarak Suriye ve Irak`ta defacto bir statüsü var. Bunlar da birer gerçek olarak ortada duruyor.

Tam da böylesi bir süreçte;

Saadet Partisi`nin Büyük Birlik Partisi ile ittifak kurup MHP`ye dahil olma çabalarına girmesi;

AK Parti tabanının çoğunluğunun MHP ile bir koalisyon kurulması yönünde temayül sergilemesi;

MHP`nin de; Doğu Perinçek, Osman Pamukoğlu gibi “Türkçü – Ulusçu” dayatma söylemlerle PKK üzerinden bütün Kürtleri inciten, rahatsız eden söylem ve yaklaşımlar geliştirmesi;

Tüm bunlar yetmezmiş gibi içlerinde; hatta bu gün kadar esas yükünü dindar Kürtlerin çektiği bazı STK ve Basın organlarının da kraldan daha kralcı kesilip; hükümeti destekleme bahanesi ile özellikle de dindar Kürtleri yaralayıcı tavır ve tutum sergilemeleri; içinde bulunduğumuz süreçte en fazla İslam`a ve İslam kardeşliğine zarar veriyor. İyileşmesi zor tahribatlar ve yaralar oluşturuyor.

İslam kardeşliği bir köprü gibidir. Köprü tek ayaklı olmaz Köprü birbirine dayanak olan iki ya da daha fazla ayak üzerine kuruludur.

Bu mübarek Ramazan ve Bayram münasebeti ile bir ufuk açıcı kılavuz olarak Peygamber Efendimiz`in (s.a.v) tespitlerini hatırlamakta fayda var.

Arap`ın, Aceme;  Acem`in Arap`a üstünlüğü olmaz… İnsanlar/Müslümanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir. Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş sayılmaz… “gibi daha neler buyuruyor Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)

Onun için, eğer bir Müslüman Kürt kardeşiniz de Müslüman bir Türk kardeşi gibi, Müslüman bir Arap yahut da Müslüman bir Fars kardeşi statüsünde yaşamayı arzuluyorsa; bunu ona çok görüp hemen onu “Kürt Milliyetçi” olarak yaftalamayalım. Aksi takdirde bu ırkçılık olur. İslam kardeşliği duası ile Allah`a (c.c) emanetsiniz…