Türkiye`nin israil ile ilişkiler konusundaki son çıkışı tarih olduğu kadar, Türkiye`nin eski Türkiye olmadığının da pratik bir göstergesidir. Bunun doğru okunup algılanması, herkesim açısından önemlidir.

 

Türkiye`deki bu değişimi, Ortadoğu İslam coğrafyasında süre gelen halk hareketlenmelerinin sonucunda meydana gelen değişmeler ve gelişmelerden ayrı düşünmemek lazım. Hatta Türkiye`deki değişme ve gelişmeler, Mısır, Tunus, Libya ve diğer Ortadoğudaki değişim ve dönüşümlere göre çok daha derinlikli ve nitelikli karakterdedir. Bunu sadece Türkiye-İsrail ilişkileri bağlamında değerlendirmiyoruz.

Bakın; Mısır ve Tunus`ta bir nevi devrim oldu. Diktatörleri yargılanıyor. Ama asıl diktatörlüğü icra eden ordu ve bürokrasi kadroları halen iş başında. Halkların mevcut durumları ortada. Gidişatları meçhul. Bağlantıları ve halklarının bunlar haklarındaki tedirginlikleri bilinmiyor değil...

Oysa Türkiye`de belli dönemlerin Genelkurmay Başkanları yargıda, Kuvvet komutanları ve generalleri cezaevlerinde, mahkemelerde bir süreç yaşanıyor. 10 yıl, 20 yıl önce bunun hayalinin kurulması, ifşa olsaydı-ağır bir suçtu.

israil de, Türkiye iç kamuoyu da, dış kamuoyuda şunu görüyor;

A.Nejdet Sezer`in, Demirellerin Cumhurbaşkanı olduğu, Çiller, Ecevit, Yılmazların Başbakan olduğu, Karadayı, Kıvrıkoğlu`ların Genelkurmay Başkanı olduğu, Hikmet Çetinlerin Dişişleri Bakanı olduğu, Saadettin Tantanların İçişleri Bakanı olduğu, Metin Bostancıoğlu, H.Uluğbayların Milli Eğitim Bakanı olduğu bir Türkiye ile;

Belli kökenlerden beslenerek gelen Abdullah Gül`ün Cumhurbaşkanı olduğu, Tayyip Erdoğan`ın Başbakan olduğu, Genelkurmay v.s kurumlarının da normal protokol konumlarına yerleştirdiği bir Türkiye çok çok farklıdır. 12 Eylül 1980 Türkiye`si ile, 12 Eylül 2010 Türkiye`si arasında fark vardır. 28 Şubat 1997 Türkiye`sinin Yargıtayı, YÖK`ü, HSYK`sı, İş dünyası, Merkez medyası, Finans sektörleri, bakanlıkları, bürokrasisi hatta STK`ları ile bu günkü Türkiye`nin eşdeğer kurumları farklı boyut ve icraatlardadır.

Gerçi bu değişim, henüz hak-hukuk bekleyen, özellikle ağır bedeller ödettirilen, mağdur kılınan geniş mütedeyyin kesimlere yansımamış ve beklentilerine, sorunlarına karşılık vermemişse de, İslam aleminin genel-geçer gidişatı noktasında değerlendirilmelidir. Ortadoğu-İslam coğrafyasındaki hareketlenmelerin ileriye dönük içinde barındırdığı umutların hatırına, fırsat ve destek katkısına değerdir.

Yoksa Türkiye`de, en basitinden Tesettür sorununu, inanç uygulamalarının önündeki engelleri iliklerine kadar yaşayanların bu satırlara vereceği tepki ortadadır. %50 halk desteği bu beklentiler ve umutların sonucudur. Tam da bu noktada şunu görmek lazım.

İsrail`e karşı bu anlamlı çıkış ve tavır da  %50 halk desteğine bir cevap olarak değerlendirilmelidir. Demek ki bu destek ve liyakatın karşılıklı beslenmesini gerektiren uzun bir sürece ihtiyaç vardır.

Zira, nasıl israil ve benzerleri arzuladıkları bir Türkiye veya başka bir ülke yönetimini inşaya çabalıyorlarsa, halklar da, kendi arzuladıkları yönetimin inşasına gayret sarf etmeliler.

Bu süreçte, Türkiye`nin israil ile askeri anlaşmaları askıya alması, özellikle de Gazze ambargosunu tanımaması- yeterli olmasa bile-önemsenmesi ve desteklenmesi gereken adımlardır.

Özellikle, israil geçmişte askeri ihaleler yoluyla ekonomisine Türkiye`den hatırı sayılır bir katkı sağlıyordu. Askeri tatbikatlar v.s eğitim projeleri kapsamında da Türkiye`yi, İslam düşmanlığı vizyonu doğrultusunda kendi toprağı gibi kullanıyordu.

israil; Mısır`da, Tunus`ta, Türkiye`de ve diğer İslam ülkelerinde yönetimdeki işbirlikçi kadrolarını kaybettikçe yalnızlaşıyor. Güçten düşüyor ve yeni ittifak arayışlarında bulunuyor.

Mesala Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile geliştirmek istediği yakınlık tamamen Türkiye`ye karşı ve Akdeniz güvenliğine yöneliktir. Ne var ki, Yunanistan ve Rum kesimindeki ekonomik krizin, Avrupayı bile krize sürükleyecek çapta olması, israile pozitif bir sonuç vermeyecektir.

Bununla beraber, içlerinde israil sevdası barındıran Türkiye`li bazı gazeteciler “israilin eli uzundur. Türkiye`nin yumuşak karnı olan Kürt sorununu Türkiye`ye karşı kullanır” diyorlarmış. Bunların görmedikleri şudur.(Onların değer yargıları farklı ve tüm Kürtleri sosyalist biliyorlar)

Türkiye ve israil arasındaki ilişkilerin bu seviyeye gelişi Mavi Marmara olayı üzerinedir. Gerçi Mavi Marmara`da 32 milletten insan vardı. 9 kişi katledildi. Kaderin cilvesine bakın ki bu 9 şehitten 5`i Kürt`tü. Bunun sebebini en iyi gemidekiler bir de israil askerleri bilir.

israil de Selahaddin Eyyubi`yi çok iyi biliyor. Selahaddin`in torunları da Selahaddin`in misyonunu çok iyi biliyor.

israil‘in Filistinlilere zulmü bütün dünyaca malumdur. Ancak israil`in Kudüs`teki Kürtlere muamelesinin, özelikle de evlerine daha pervasızca el koymasının anlamını israilliler, oradaki Kürtler ve Filistinli yetkililer biliyor.

Bu konuda İslam alemi de, Türkiye kamuoyu da mutmain olsun ki Selahaddin`in torunları en az Selahaddin kadar Kudüs`e sevdalılar ve o konuda yanlışa düşmezler. Yeter ki ümmet bu konuda onlara yanlış yapmasın, onlar üzerinden yanlış ve iftira propagandalara tevessül etmesin.

İsrailin kağıttan kaplan olduğunun ortaya çıkması yakındır (İnşallah). Görelim mevla neyler. Neylerse güzel eyler.

Allah`a emanet olunuz.