Hz. Ömer (ra): “Birisi bir gözü çıkmış olarak size geldiğinde hemen hükmünüzü vermeyin. Ola ki diğerinin iki gözü de çıkmıştır.” Diyor.

Gelinen noktada, hükümet ve Gülen cemaati arasındaki iddia ve ithamlar, “şuyuu, vukuundan`dan (dedikodusu, olmasından) beter” cinsten bir husus. Eksiği, hatası olur, hatta pek çoğumuz bunlardan zarar görmüş, ağır yara ve darbeler de almış olabiliriz… Ama üzücü yönü şu:

Kim ne derse desin, öncelikle mevcut hal, İslam ve Müslümanlar adlı bir husus. Eksiği, hatası olur, hatta pek çoğumuz bunlardan zarar görmüş, ağır yara ve darbeler de almış olabiliriz… Ama üzücü yönü şu: çabalar ve yoğun emeklerle bir takım somut ve iş görür kazanımlara kavuşan iki yapı, bir noktada ismi konmamış bir ortaklık gerçekleştirdiler. Resmiyette deklare edilmemiş bu ortak hareket, fiiliyatta Türkiye`nin son on yılında küçümsenmeyecek işler ortaya çıkarttı hatta bu süreçte –insaflı bakılırsa- Türkiye`nin sınırlarını bir hayli aşan dünya ölçeğinde dikkate değer sonuçlar da oluştu. Bu yüzden, ismi konulmamış bu ortak yapı, özellikle “Tayyip Erdoğan” faktörü hareketlerin üzerinden, yurt dışında hususen de Müslüman ülkeler ve İslami hareketlerin dikkat ve ilgisini çekti. Hatta ümmetin tefrikasından çok acılar çekmiş, ağır bedeller ödemiş bazı Müslüman ülke ve yapılar da, Türkiye`deki bu yapıya dair ümitler oluştu. Yurt dışındaki kimi Müslüman yazar ve mütefekkirler, bu yapıyı; “Türkiye`de Milli Görüş ve Nur Hareketi gibi iki ana akımın pek çok ile oluşturdukları bir iktidar olarak tahlil ediyorlardı. Bazı ülkelerde Ak Parti isminden ve programından esintili partiler kuruldu. İslami hareketlerin önde gelenleri çocuklarına “Erdoğan`a” nisbetle pek çok kesimlerden takdir topluyor, bulundukları yerde adeta “Türkiye Konsolosluğu” misyonu üstlenmişti. Pek çok alanda ortak hareketin önemli kazanımları, İslami ülkelerin ve yapıların birlikte hareketin önemli kazanımları ve bereketlerine yönelik arzu ve ümitlerini güçlendiriyorlardı.

Yurt içinde ve dışında, İslami hassasiyetleri ve tavizsizlikleri ile bilinen İslami partiler bile “Ehven-î şer” boyutu ile bu birlikteliğe örtülü bir müsamaha ve kredi verme meyli gösteriyordu. Kimi dolaylı ya da uzun vadede katkı ümidi, kimi küfre karşı bunlara engel olmanın günahına düşme korkusu hesabındaydı. Ayrıca Erdoğan`ın “Medeniyetler Arası Diyaloğun” eşbaşkanlığı Fethullah Gülen`in “Dinler Arası Diyaloğun” hamiliği; gayrî müslim dünyada da bu birlikteliğe tepki noktasında bir müsamaha sağlamıştı.

Kısacası bu birliktelik ve kazanımları tam olarak “İslamî” bir örneklik teşkil etmese de-ki bunların da böyle bir iddiaları yoktu- Müslümanların da bir araya gelip, bir iktidara beraber yürüyebileceklerinin, önemli kazanımlar elde edebileceklerinin “MÜMKÜN” olduğuna dair “emsal teşkil ediyordu.”

Maalesef gelinen noktadaki birbirlerini “imha” amaçlı hamle ve darbeler, gerek içerde gerek dışarda, “Müslümanların da birleşebileceklerine, ya da beraber yol alabileceklerine” olan ümit ve inanca da zarar veriyor… Asıl üzen boyut bu…

Ayrışma, daha az tahripkar bir üslup zemininde de olabilirdi. Her iki tarafın da dünyalık faydalara yönelik iddia ve ithamları son derece ciddi ve yabana atılmayacak cinstendir.

Fakat her iki tarafın birbirlerinin uhrevi durumlarına, iman/akidevi yapılarına yönelik, özellikle de “tekfir” derecesine varan itham ve iddiaları zoraki, aşırı ve maksadı aşıcı niteliktedir.

Her iki yapı da, kendilerine diş bileyen İslam ve Müslüman karşıtı odaklara ihtiyaç bırakmadan birbirlerini bitiriyorlar. Kazananı olmayacak bir savaştır bu. Hükümetin, Gülen camiasına kazanım ve hedefleri noktasında vurduğu ve vurmayı hedeflediği darbeleri bugüne kadar kimse vurmamıştı. Tersi de doğru ve geçerlidir.

Dostlukta da düşmanlıkta da mutedil olmak gelecek yönü ile gereklidir.

Tüm bunlarla beraber, birilerinin yanlışlarını savunmak, ya da doğrularını yok saymak “tarafgirlik adına” doğru değildir. Duracağımız noktanın koordinatlarında İslam belirleyici olmalıdır.

BU ADALET (!) HEP DİNDARLARI MI ISKALAR?

Bir vesile ile, yirmi bir (21) yıldır cezaevinde bulunan İslami bir davadan biri ile sohbet imkânım oluştu. Son Ergenekon vb. dosyalardakilerin tahliyeleri üzerine şöyle bir yorumu oldu:

Şu an cezaevlerinde 21. yıllarını geçiren değişik İslami çevrelerden pek çok kişi var. Yirmi yıldan beridir, ne zaman önemli(!) görülen (devlet gözüyle) kişiler cezaevlerine girseler, bir ümit depreşir, “Nasıl olsa bunları çıkarmak için, devlet / hükümet bir şeyler yapar, onların vesilesiyle bize de bir şans oluşur” duygusu gelişir. O kadar torpilliler girdi-çıktılar, o kadar hükümetler geldi geçtiler… Hepsi de adamını kolladı, çıkardı. Ama bir tek Müslümanlar çilekeş… Bak sadece şu hatırladıklarıma…

İSKİ davası patladı. Bir ekip ağır cezalar aldılar. Biz ümitlenmiştik. Onlarla çıkarız diye. Onlar çıktı. Biz buradayız. Susurluk davası oldu. Sanıkları cezalar aldılar. Mehmet Ağarlar girdi-çıktı. Milletvekili oldular. Biz daha buradayız. Selim Edesler, Yahya Demireller, Cavit Çağlarlar, Batık Bankalar, Hortumlar, Cem Uzanlar daha niceleri. Çoğu güya yüzlerce yıl abartılı cezalar ile yargılanıyorlardı… Cezaevlerinde sadece bizler vardık. Sonra Ergenekon Balyoz, çözüm süreci vs denildi. Bu sefer kesin dedik. Onlar da üçer beşer özel formüllerle çıkıyor. Kalanı da çıkacak yine buranın müdavimleriyiz. Bir ara Deniz Feneri davası çıktı. Zekeriya Karaman ile Zahit Akman komşuluğumuza gelmişlerdi. Beraber gideriz diye düşünmüştük. Onlar da fazla kalmadılar… Sonra 17 Aralık oldu. TMK falan değişiyor, dediler. Üstelik bu yasal düzenlemeler, bakan çocuklarının içeride olduğu bir dönemde yapılınca artık şüphemiz kalmadı. Fazlalıklarımızı eve gönderiyorduk. TMK-MMK geriye dönük işlemedi. Bakan çocukları da gittiler. Arkalarından bakakaldık. Hele 2002`den bu yana her seçim arifesinde “Tayyip seçimden sonra kesin bir şeyler yapar” derdik. “Tayyip de artık 3 dönem şartı ile bize vedaya mı hazırlanıyor ne? En son Veli Küçük ile Alpaslan Aslan`a da tahliye kararı çıkınca, artık kalan 9 yılı yatmayı göze almak, bu tür umutları beslemekten daha kolay geliyor. Bir müebbet 30 yıldır. Ahirete inşaallah azık olur. Ama dünyada bir “müebbet” ümit beslemek boşa değildir. Ümit güzeldir. Fakat bir müebbet ümit bağlananlar, ümit beslenenlerin “boş” çıkması acı vericidir…

Bu cefakar kardeşin özellikle de son yorumuna söylenecek söz bulamadım. Sadece “haklısın” diyebildim… Paylaşma arzusu oluştu.  Allah`a emanetsiniz…