Batılı bir filozof, beşeri kanunlar için, şu tanımlamayı yapmıştır. “Kanunlar, sadece güçlü sineklerin delip geçtiği, zayıf sineklerin ise takılıp kaldığı örümcek ağları gibidir.”

Sayın Başbakanın “Biz üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü esas alıyoruz” beyanatı, biraz yukarıdaki tespitle ilintilidir.

Maalesef Türkiye`de de kağıt üstündeki kanunlar ile uygulamaları çok farklıdır.
Kanunlar daha yapım aşamasında “açık uçlu” ve “elastiki” yapılır ki, bazı kişi ve zümreler için ihtiyaç oluştuğunda ya bu “açık uçlardaki bir aralıktan” ya da “elastic kısımların biraz esnetilmesinden” “hukukun içinde, ama kanunun da dışına çıkmadan” ihtiyaç görülebilsin…

Geçen hafta, Ergenekon davası sanığı Fatih Hilmioğlu Hepatit B hastalığına bağlı karaciğer rahatsızlığı nedeniyle cezaevinden çıkarıldı.

Faith Hilmioğlunun cezaevinden sağlık sebebi ile çıkışına 6 kez Adli Tıp ve ilgili sağlık kuruluşları “red” cevabı vermişlerdi.
Cumhurbaşkanı`nın, CHP`nin, STK`ların özellikle de abisi olan avukatının yoğun çabaları sonucu, Anayasa Mahkemesinin devreye girişi ile Çapa Tıp Fakültesi gerekli raporu verdi. İlgili mahkeme de gerekli kararı verdi. Hilmioğlu cezaevinden çıkartıldı.

Hilmioğlu, daha çıkışta cezaevlerinde sağlık durumu kendisinden çok daha kötü olanların bulunduğunu belirtti. Bunların durumuna çözüm bulunması gerektiğini vurguladı.

Gerçi bu noktada, hükümet hasta mahkumların durumuyla ilgili bir takım yasal düzenlemeler yaptı. Fakat pratikte bunlar etkili olmuyor. Uygulayıcı merciler, (mahkemeler, adli tıp, hastahaneler, hapishaneler, kolluk kuvvetleri ve istihbarat) her hasta ya da, başka sebeple mağdur mahkumlar için aynı tutumu sergilemiyor.

Herkes Fatih Hilmioğlu değil ki siyasiler, medya, STK`lar sahiplensin. Bakın uzun tutukluluk durumunda bile anayasa mahkemesi devreye girdi. Tutuklu millevekilleri çıktı, aynı durumdaki başka tutuklular halen cezaevlerinde kalıyor.
17 Aralık operasyonundan sonra hükümet bile, bazı yargı mercilerinde ve güvenlik birimlerinde değişikliğe gitme ihtiyacı hissetti… Neden?... çünkü hükümet bile çok iyi biliyorki, iş yargıya düştümü, kanunların hangi uçtan uygulanacağı, nasıl esnetileceği, nelere mâl olup, nerelere varacağı hiç belli olmaz.

Hatırlayın; geçmiş yıllarda uzun polemikler sonucunda Adli Tıpta özellikle bazı ihtisas kurullarında görev değişikliğine gidilmişti. Neden…? Çünkü muhatapları çok iyi bilirler ki; Türkiye`de bu söz çok meşhurdur. “Arkadaş! Hakim ile hekimin (doktorun) verdiği rapora kimse karışamaz…”

Neden Fatih Hilmioğlu`na 6 kez red cevabı verilip ancak 7. (yedinci) kez “Olur” raporu verildi. Durum bütün Türkiye`nin gözü önünde cereyan etti. Demek oluyor ki uygun bir rapor için uygun hakim ve uygun hekim bulmak gerekiyor. Bu alanlardaki, hatta bürokrasideki işleyişi Türkiye`de herkes çok iyi biliyor. Bir de siyasi mahkumlar az da olsa seslerini duyurabiliyorlar. Sesleri duyulmayan çok ağır mağdur adli mahkumlar var.

Hasta mahkumların cezalarının ertelenmesinde, Hakimin ve Hekimin raporu kadar etkili, hatta bunların raporlarında belirleyici olan bir de polis ve istihbaratın raporu var.

Mesala Salih Tuğrul isimli felçli bir hasta mahkumun durumu her şeyi özetliyor.

Adli Tıp Kurumu “ceza ertelenmesi” raporu veriyor. Bakırköy Başsavcılığı`nın Mersin Emniyeti`nden istemi üzerine gelen istihbarat raporları, Salih Tuğrul`un ailesinin (X) örgütüne müzahir olduğunu belirtince; savcılık “Toplum Güvenliğini tehdit” gerekçesiyle Adli Tıpın kararını uygulayamıyor. Bundan sonra Adli Tıp Kurumu da rapor verirken, Terörle Mücadele birimine soruyor.

Bunun üzerine, artık Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ bile isyan etti. Konu ile ilgili demecinde; “…Boyundan aşağısı felçli, sadece başını oynatabilen bir insanın toplum güvenliğini tehdidi mümkün mü? Bu durumu yeniden gözden geçirmemiz lazım”dedi.

Hasta mahkumların mağduriyetinin giderilmesi şu şekildedir.

Tutuklular için mahkemelere, hükümlüler için de Cumhurbaşkanına yetki verilmiştir. Mahkeme de dilerse hasta zanlıyı tutuksuz yargılayabilir.

Cumhurbaşkanına ise; “SAKATLIK” “YAŞLILIK” ve “SÜREKLİ HASTALIK”(üç durum) halinde, adli Tıp Kurumu ya da yetkili bir sağlık kurumunun vereceği rapor üzerine mağdur mahkumun cezasını af ya da erteleme yetkisi verilmiştir. Önceki örneklerinde de olduğu gibi Cumhurbaşkanları belli kıstasları esas alarak tercihlerini yaparlar.

Çünkü buradaki sakatlığın derecesi, yaşlılığın verdiği sıkıntı hali, en önemlisi “sürekli hastalığın” niteliği tam belirtilmiyor. Ucu açık bırakıldığından “tercih” durumu etkili oluyor. Mesala kişi sinüzit, migren gibi bir hastalıkla kronikleşmişse “sürekli hastalık” grubuna giriyor.

Ama tedavisi ve geridönüşü mevcut olmayan bir Hepatit D hastalığı da “Sürekli Hastalık” grubuna giriyor. Cumhurbaşkanı dilerse bir sinüzit hastasını bırakabilir. Kimse de bir şey diyemez. Yeter ki rapor hazırlansın. Mesela rahmetli Erbakan Hoca, cezasını ev hapsi olarak çekmişti. Kalan cezası da yanılmıyorsam kaldırılmıştı.(Olması gereken bir durumdur elbet....) Ama geçen hafta Sincan Cezaevi Kampüsünden 81(seksenbir) yaşında bir mahkumla Numune Hastanesine gittik. (Hastane ve cezaevi kayıtlarında mevcuttur.) Kelepçe vurulacak bilek kalmamış. Bastonunu bile tutamıyor. Askerler araca bindirip indiriyor. Bunu yargılayan hakim, bunu muayene eden hekim durumunu görmüyorlar mı? Belki de bu tür kanunlardan haberi yoktu.

Böyle bir yazı platformunda insanın kendisinden bahsetmesinin uygun olmadğının farkındayım. Keşke ben yazmak zorunda kalmasaydım. Ama içinde bulunduğumuz koşullar, inşallah hoşgörülmesini sağlar.

Ben de, Fatih Hilmioğlu gibi Hepatit B hastasıyım. Üstelik Hilmioğlu`ndan farklı ve fazla olarak Hepatit B`nin ilerlemesiyle deltaya dönüştü. Yani Hepatit D de oluştu. Hepatit D`nin tedavisi de yok. Sadece belli tedavilerle (interferon) baskılanabiliyor. 2007`de interferon tedavisi almıştım. Hastalık nisbeten baskılanmıştı.

Maalasef cezaevi koşullarında şu an hastalığım aktifleşmiş durumda. İlgili sağlık birimleri mevcut hastalığımı teyid edici rapor veriyorlar. Ama ceza ertelemesi için başvuruda bulunduğumda, “olumsuz rapor için” uygun (!) gerekçeler oluşturuyorlar.

Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu`na gösterilen hassasiyetin benim gibilerine, hatta durumları çok daha ağır olanlara da gösterilip gösterilmeyeceğini gerçekten merak ediyorum. Duyarlı bir kamuoyu hassasiyeti ümidi ile…

Allah`a emanetsiniz.