Kendi zemin ve ikliminde bir miad ve milad olan 2012 Peygamber Sevdalıları iradesi, öte yandan pek çok niyet, söylem ve yaklaşımın da ölçek ve terazisi olmuştur.

Bir sitemden ziyade, bazı hususların, hem bir durum tespiti olarak, hem de tarihine düşülmesi gereken notlar olarak kayıt zorunluluğu hasıl olmuştur.

Peygamber Sevdalıları Platformunun 2012 Kutlu Doğum etkinlikleri de, görmezden gelinmiş, zımni ve ilan edilmemiş bir toplu yayın ambargosuna tabii tutulmuştur. Bu durum, belli önyargı ve şartlanmış yaklaşımların kendini açığa vurma ifadesidir.

Tam olarak algılanıp anlaşılamamıştır. Çünkü “Peygamber Sevdası ve Peygamber Yolu” ortak paydasında, hiçbir ayrım gözetmeden tüm ümmet bileşenlerine yönelen, samimi, politikadan uzak bir girişim, bir irade beyanı, bir çağrı; neredeyse “Süleyman Çelebi`nin Mevlidini okuma törenine “indirgenerek küçümseme, eleştiri getirme” yaklaşımlarına yeltenilmiştir. Ne var ki kitlelerin ezici ve samimi iradesi bu ucuz yaklaşımları akim bırakmıştır.

Öteden beri alışılagelen Kürtleri ve iradelerini yok sayma, küçük görme anlayış, alışkanlık ve sakat bilinçaltı kendisini burada da göstermiştir. Peygamber Sevdalıları Platformunun Diyarbakır merkezli oluşu, peşin bir hükümle bir Kürt yapılanması olarak algılanıp dikkate alınmama, önemsenmeme tavırları sergilenmiştir. Oysa; bu platform, taban olarak Kürt coğrafyasında yoğunluk bulsa da, ümmeti esas alan bir yapılanma ile çekirdeğinde Kürt, Türk, Arap, Çerkes vs. tüm ümmet unsurlarını barındırmaktadır.

Buna rağmen, Bölge coğrafyasındaki köy, belde, kasaba ve şehirlerde nüfuslarına oranla önemli kitlelerle icra edilen Kutlu Doğum etkinliklerine haber değeri biçilmemiş, mesafe konulmuştur. Diyarbakır`da bir milyonu aşan, Batman`da 300 bini bulan, İstanbul`da 500 bini geçen kitle, ülke medyasının gözünde haber değeri bulamamıştır.

Bakın, küçük bir mukayese; gerek medyadaki, gerekse de medya mensupları ve bağlı oldukları odakların çifte standartlarını, tarafgir ve pragmatist işleyişlerini ortaya koymaya yeterli olacaktır.

İstanbul Kazlıçeşmedeki “Kutlu Doğum” etkinliği ile Taksim 1 Mayıs etkinliği aynı haftaya denk geldi.

Bütün dünyada eş zamanlı kutlanma avantajına, resmi tatil ilan edilmesine, tüm medyanın günler öncesinden propagandasına, sol-sosyalist, liberal vs. kesimlerin iştiyaklı katılımlarına, sendikaların güçlü alt yapı organizasyonlarına rağmen 2012 Taksim 1 Mayıs etkinliği, 1977 1 Mayıs etkinliği kitlesine, yani 400 bine ulaşamadı. Oysa;

Peygamber Sevdalıları Platformunun, İstanbul`daki ilk etkinliği olmasına rağmen Kazlıçeşme`deki “Kutlu Doğum” etkinliği 500 bini bulmuştur. Mukayeseyi yanlış bulanlar olacaktır. Elbette amacımız makam mukayesesi değildir. Mukayesemiz, görmezden gelerek, yok sayarak kitlelerin ekranlarda yer alırken, hatta Kazlıçeşme`deki Kutlu Doğum ile aynı güne denk gelen “Hıdrellez şenlikleri” büyütülerek ekranlarda sunulurken, aynı ekranlar ve mensuplarının gözleri, Peygamber Sevdası ve sevdalılarına kapanmıştı. Bu, herşeyden önce Peygamber (sav) hukukuna saygısızlıktır.

Gerek medya, gerek siyaset, gerek akademik, gerekse de belli cenahlarda kendilerini aydın, “objektif” gazeteci-yazar, yorumcu olarak sunanların, bir ayı aşkın “Kutlu Doğum`un” kitlesel etkinliklerine karşı “görmedim” “duymadım” “bilmedim`i” oynamaları onların “objektifliklerini” “güvenirliklerini” “tutarlılık ve tarafsızlıklarını”da aynı zamanda test etmiştir.

BDP üzerinden pkk`yı Kürtlerin yegane temsilcisi görmek ve göstermek isteyenler, artık Bölgenin gerçek kimlik ve iradesini de anlamak-algılamak zorundadırlar. Kendilerini tashih etmelidirler. Zira “MUHAMMED-Î (sav) İRADE”  sadece Kürt coğrafyasının değil, tüm İslam coğrafyasının olmazsa olmazı ve yegâne çözüm iradesidir. Zira ulus esaslı devlet diktatörlüklerinin geldiği ahval, bugün gözler önündedir.

Gerek sayın Cumhurbaşkanı`nın, gerek sayın Başbakan`ın, dünyada benzerine ender rastlanabilecek katılım ve potansiyelde böylesine samimi, içten bir “Peygamber sevdasının, aşkının” bu coğrafyada zuhuruna, “Peygamber (as) muhabbetinin” hukuku iktizasınca, icabet etmeleri elbetteki arzulanan, takdire şayan bir durumdu. Duruma göre bir şarkıcıya, bir sporcuya, bir şahsa ayrılan zaman kadar bir zaman, milyonların Peygamber Sevdası eşliğinde, Efendimiz Aleyhisselam`ın maneviyatına takdim etmek mümkün kılınabilmeliydi...

Elbetteki Peygamberî sevdaya, aşkı, sevdası ile icabet eden, katkı sunan kesimler de, bu “Sevdalıların” bir parçası olarak yerlerini alacak, inşaallah Rıza-î ilahiye mazhar olacaklardır.

Tüm bunlara rağmen; Milyonların bu “Muhammedî (sav) sevdalarının izharı, elbette bizim bu sıraladığımız maddelerden çok daha farklı boyutlara bakmakta ve yönelmektedir. Zira onlar ilahi rızanın bir gereği olarak Muhammedî (sav) sevdayı en ücra köylerden tâ Avrupa başkentlerine kadar taşımaktadırlar.

Resulullah Efendimiz (sav)`in Veda Haccında yüz bini aşan Ashab topluluğuna mesajında ilettiği üzere... “Burada olanlar burada olmayanlara bildirsinler... Şahid ol Ya Rab” çağrısına;

O mekanda, o zamanda olamayıp, fakat o çağrıyı, o mesajı alanlar olarak, milyonlar meydanlara dökülüp “ŞAHİT OL YA RAB, ŞAHİT OL YA RAB, ŞAHİT OL YA RAB” şiarı ile Resullerine,

İşte MUHAMMEDÎ MUHABBETİN özü budur, dediler. Hak Teâlâdan, Resullah`ın (as) şefaatine ve komşuluğuna vasıl olma duası ile Allah`a emanetsiniz...