Milli Eğitim Bakanı geçenlerde Batman’da katıldığı programda eğitim ile ilgili açıklamalar yaptı. Kendisine yönelik yapılan eleştirilere cevap verirken laiklik anlayışına yönelik açıklamalarda bulundu.

   Konuşmasında; “…sizin laiklikten anladığınız şeyle benim anladığım şey aynı değil. Ben laiklikten bütün vatandaşların hangi dine inanırlarsa inansınlar dini inanç ve ibadet hürriyetinin devlet garantisi altına alınmasını anlıyorum. Sen neyi anlıyorsun? Sen Müslümanların inanç özgürlüğünün prangalar altına alınmasını, yasaklanmasını anlıyorsun. O zaman ikimizin laiklik anlayışı arasında kuşkusuz fark var. Ben evrensel laiklikten yanayım, sen Türkiye'ye özgü kendi icat ettiğin laiklik kavramını bana dayatıyorsun…” diyerek neredeyse Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne eğitim sistemimize hâkim olan anlayışı eleştiriyor. Yani kitabın ortasından konuşuyor.

   Milli eğitim bakanlığının tarihinde ilk defa bir bakan laiklik anlayışına herkesçe malum olan eleştiriler getirdi. Bir bakıma kral çıplak dedi.

   Bakan’ın bu açıklamalarından sonra, yıllardır bu laiklik anlayışıyla çarklarını döndüren cenahlar hep birlikte saldırıya geçti. İstifa etsin diyenlerden özür dilesin diyenlere, hakkında suç duyurusunda bulunanlardan görevden alınmasını isteyenlere… O’nun şahsında muhafazakârlara nefretlerini kusmaya başladılar.

   Yakın tarihinde başörtülü kızların coplanarak okullardan atıldığı, namaz kılanların memurluktan çıkarıldığı, imam hatip okullarına katsayı zulmünün uygulandığı, dindar izler taşıdığı gerekçesiyle askerlerin ordudan ihraç edildiği, Kudüs’e destek programları düzenlediği gerekçesiyle şehir meydanlarında tankların yürütüldüğü, başörtü taktığı için seçilen milletvekillerinin bile “hadleri bildirilerek” meclisten kovulduğu bir Türkiye hiç yaşanmamış gibi.

   Bakanı bu anlayışından dolayı eleştirip suç duyurusunda bulunanlar bunlar yaşandığında ne mi yapıyorlardı?

   Avuçları patlarcasına alkışlıyor, demokrasiye balans ayarı çekiyorlardı. Öğrenciler başörtüleriyle okullara girebilsin diye anayasa değişikliği yapılırken “411 el kaosa kalktı” manşetleri atarak medya, siyaset işbirliğiyle yüksek mahkemelere ayar veriyor, “toplumun huzuru tehlikede” şeklinde kargaların bile güleceği açıklamalar yapıyorlardı.

   Laikliği yıllarca tehdit ve şantaj aracı olarak kullanarak, toplumu, bürokrasiyi ve siyaseti baskıyla dizayn edenler, bugün şantajları işe yaramayınca bakanı baskı kurmakla suçluyor.

   İkna odaları kurup öğrencileri okul kapılarından geri çeviren, yetmiyormuş gibi saçlarından tutup sürükleyerek onları okullardan atan, anayasanın en temel haklarından olan öğrenim hakkını çiğneyenler maalesef Yusuf TEKİN’i anayasaya uymamakla eleştiriyor.

   Sırf dindar oldukları için insanların öğrenim hakları elinden alınırken destek açıklamalarında yarışa giren eğitim sendikaları ve sözüm ona sivil toplum kuruluşları bugün yarışırcasına Milli eğitim Bakanını kınayan basın açıklamaları yapıyor.

  Milli eğitimde eleştirilecek birçok konu var. Mülakat ve Öğretmenlik Meslek Kanunu konuları başta olmak üzere yanlış yaptığını düşündüğümüz konularda eleştirilerimizi dile getiriyoruz.

   Ama laiklik ekseninde yapılan bu tartışmalarla Yusuf TEKİN’in şahsında dindar insanlar baskı altına alınmaya çalışılıyor. Yoksa dertleri eğitim falan değil. Sayın bakanı baskı altına almak isteyen bu eleştirilerin karşısındayız.

  Milli Eğitim Bakanının laiklik ile ilgili açıklamalarının eksiği var fazlası yok.