Evet, pazar günü “10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü” olması nedeniyle dünya genelinde Gazze’de devam eden katliamlar ve soykırım gölgesinde açıklamalar oldu.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nda kabul ve ilan edildi. Türkiye, bildirgeyi 27 Mayıs 1949 tarihinde yürürlüğe koydu. BM Genel Kurulu, 4 Aralık 1950 tarihinde “10 Aralık” gününü, “Uluslararası İnsan Hakları Günü” olarak ilan etti.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1’inci maddesinde şöyle deniliyor:
“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”
İnsanlık adına kazanç olarak görülen bu bildirge ne yazık ki, batının çıkarları doğrultusunda kullandığı sahte bir aygıt olmaktan öteye gidemedi. Ne zaman ki, mazlum halklar ve özellikle de Müslümanlar söz konusu olduğunda bu haklar, örgütler ve kurumların sessiz kaldıklarını ve yaşanan mezalime kör ve sağır olduklarını görürüz. Bu haklar hiçbir zaman Müslümanlar için hak olarak görülmedi.
O kadar geriye gitmeye gerek yok. 1948 yılından beri terör rejimi israil, Filistinlilere her türlü zulüm, katliam, işgal, soykırım, hırsızlık, gasp, insanlık ve savaş suçlarına kadar yapmadığı iğrenç saldırganlık kalmamasına rağmen batının kendi hegemonyasını devam ettirmek adına kurduğu uluslararası örgütlerin sesinin çıktığını görmedik ve görmeyeceğiz.
1992 Yılında Bosna’da Müslüman Boşnakları önce Sırp caniler sonra Hırvat kasaplar kıyımdan geçirirken ve 1995’te Srebrenitsa Katliamı BM sözde barış gücü himayesinde yapılırken ölenler Müslüman olduğu için hiçbirinden ses çıkmadı. Irak, Afganistan ve Suriye işgalinde milyonlarca Müslüman katledilirken ve yerlerinden edilirken katil ABD ve batılı devletler, öldürülenler de Müslüman olunca yine kimseden ses çıkmadı. Amma velakin ne zaman ki, Rusya, Ukrayna’ya saldırdı o zaman küresel güçler ve batılı emperyalistlerin aklına bu kavramlar ve haklar geldi. Utanmadan, sıkılmadan, “Bunlar Suriyeliler, Iraklılar gibi değiller, bunlar sarı saçlı mavi gözlü Avrupalılardır bunlara sahip çıkmalıyız” dediler.
Ne Arakan’da ne Yemen’de ne Mısır’da ne Doğu Türkistan’da ne Çeçenistan’da ve ne diğer mazlum coğrafyalarda dökülen kan Müslüman kanı olunca hiç umurlarında olmadı, aksine kendi çıkarları ve küresel zulüm düzenlerini korumak için askeri darbeleri ve saldırgan işgalcileri desteklediler.
Daha önce yazdığım gibi: Gazze direnişi başta ABD olmak üzere batı ülkelerinin yıllardır dünya halklarına sundukları ve “batılı değerler” diye pazarlanan, “demokrasi, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, insanlık suçu, savaş suçları” gibi sözde batı medeniyetinin ortaya koyduğu söylemlerin aslında söz konusu Müslümanlar olunca hiçbir şey ifade etmediğini ispatladı. Bu söylemlerin aslında emperyalist ülkelerin işlerine geldiğinde kullandıkları bir aparat olduğunu dünyaya gösterdi ve böylece batı ülkelerinin ve batıya tapanların gerçek yüzlerini açığa çıkardı. Batı’nın icat ettiği ve “batılı değerler” diye sunulan bu sahte kavramlar aslında baştan beri kendilerini korumak, yapacakları insanlık dışı uygulamalar için kurulan birer tezgâhtan başka bir şey değildir.
Dünya siyonizmi ve ABD öncülüğündeki Batı emperyalizminin bütün oyun ve planlarına rağmen 16 Mart 2003’te Gazze Şeridinin güneyinde Refah kentinde işgal güçlerinin buldozerle ezerek katlettikleri Rachel Corrie’nin kanıyla yaktığı “Küresel intifada ateşi” bugün Gazze’de yaşanan katliam ve soykırımlara karşı dünya genelinde meyvesini veriyor.
Gazze’de Mücahidlerin direnişi ve şehid edilen bebek, çocuk, kadın ve sivillerin pak kanları dünyada büyük bir uyanışa vesile oldu. Egemen güçlerin maskesini ve yalanlarını açığa çıkardı ve Müslümanların da gözündeki perdeyi kaldırdı. Halkların bu uyanışı ve küresel intifada siyonist katillerin de onları destekleyen egemen güçlerin de tahtlarını yerle yeksan edecektir inşallah.
Selam ve dua ile…