Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan, bereketleri ve hayırları içinde barındıran Ramazan Ayı’nın ikinci yarısına doğru gidiyoruz.
Cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların zincire vurulduğu Kur'an ayı, ibadet ayı, mağfiret ve sabır ayı olan Ramazan’da amacımız; bu ayın manevi ikliminden hakkıyla yararlanmak ve maddi-manevi yönden bereketli bir ay geçirmek olmalıdır. Bu manevi atmosferde nefsani hastalıklarımızdan arınmamız gerekirken, tam aksi davranışlarda bulunabiliyoruz.
Oysa Ramazan arınma ve sabır ayıdır. Peygamber efendimiz, “Sabır ayı olan Ramazan’ın ve her ayın üç gününün orucu kalpte bulunan bütün kötülükleri giderir” ve “Oruç sabrın yarısıdır” buyurarak Ramazan’ın bir adının da sabır ayı olduğu ve sabrın oruçta büyük bir yerinin olduğunu bildirir.
Evet, Ramazan ve oruç ibadetini hakkıyla anlarsak iyi bir sabır eğitimi yaparız. Rabbimiz orucu emretti diye yeme ve içmeyi bırakabiliyorsak, gıybeti, dedikoduyu, hasedi, münakaşa ve kavgayı da terk etmeliyiz. Oruç bizim için kötülükler karşısında kalkan olmalıdır. Ve bu kalkan ile bütün kötü düşünce, amel ve fiilleri terk etmeliyiz. Hayatımızın tüm alanlarında olduğu gibi ticaret ve muamelatımızda da İslam’ın emri olan “doğruluk” üzere olmalıyız. Bu anlamda yalan, kandırma, aldatma, hile, stokçuluk, fırsatçılık, karaborsa vb. sû-i davranışlardan uzak durmalıyız. Bu kötü hasletler Müslüman topluma yakışmayan vasıflardır. Sırf para kazanmak ve dünyalık elde etmek için dünya ve ahiretimizi heba etmeyelim. Unutmayalım ki, iman ve istikamet üzere olduğumuzda Rabbimizin şu müjdesine mazhar oluruz:
“Şüphesiz ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size dünyada iken va’d edilen cennetle sevinin!” -Fussilet Suresi: 30-
Peygamber efendimiz (S.A.V.)’de; “Kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi terk etmezse, Cenâb-ı Hak o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz” ve “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan, susuzluk çekme ve açlıktan başka bir kazancı yoktur…” Diye buyurduğu uyarıları, hayatımızın ölçüsü ve rotası yapalım.
Ramazan kardeşlik, dayanışma ve paylaşma ayıdır. Bu mübarek ayda ibadet ve yardımlaşmaya dört elle sarılmamız gerekirken; son zamanlarda artan keyfi zamlar, karaborsa, stokçuluk ve fırsatçılık hastalığı aslında bizlerin İslam ahlakı, Peygamber Efendimizin örnek yaşantısından ve Ramazanın maneviyatından ne kadar uzak olduğumuzun ibret vesikasıdır. Bu maneviyat ikliminde fakir ve miskinlere yardım edilmesi gerekirken, tam tersine bu zamlar ve fırsatçılık vicdansızlığıyla hayatlar yaşanmaz hale getiriliyor.
Tabi ki sorun oruçta, ibadette ve İslam’da değil, sorun bizlerin İslam ve ibadetin mahiyetini yeterince idrak etmeyişimizden kaynaklanıyor. İslam ve Ramazan’ın ruhunu okuyamadığımız için manevi atmosferinden yeterince faydalanamıyoruz.
Ramazan aynı zamanda kötü alışkanlıklara son verme, iyiden, güzelden yana yeni sayfalar açma fırsatı bizlere hayattayken verirken, bizler bu nimet ve rahmetten yararlanmamak için elimizden geleni yapıyoruz. ‘Ömrümüzün son Ramazanı olabilir’ düşüncesiyle, Ramazanı hayatımızın bir dönüm noktası ve fırsat olarak kabul edip, yaşantımıza bir çeki düzen vermeliyiz. Dünya ve Ahiret saadetimiz için gönderilen aziz İslam’a göre hayatımızı tanzim edersek ve doğru istikamet üzere olursak; hem dünya hem ahiret saadetine nail oluruz. Aksi halde huzursuzluk, pişmanlık ve hasret bataklığında bocalar dururuz.
Rabbimizden niyazımız; hakkıyla oruç tutan, Ramazan ve ibadetin mahiyetini anlayan ve Rabbimizin razı olacağı bir Ramazan ayı ve bayramı geçirmeyi nasip etmesidir.
Selam ve dua ile...