İnsanın yaratılışında, fıtratındaki en önemli ve güzel haslet ve özelliklerinden biri sadakattir. Sadakat ve sadık olma; doğruluk ve dürüst olma, sözüne bağlılık anlamına gelir, yalan ve yalancılığın zıddıdır.
Sadakat hayatının her alanında bize lazım olan kişinin kendisi, ailesi, çevresi ve toplumla ilişkilerinde güven duygusunun yerleşmesini sağlayan en önemli etkendir. Yüce dinimiz İslam’ın da en önemli emir ve özelliklerinden biri olmasına rağmen, maalesef günümüzde bu güzel meziyet ve İslam ahlakına aykırı davranmak bir virüs gibi yaygınlaşıyor. Müslüman özü ve sözü bir olan, topluma güven veren kişi olmalıdır. Peygamber efendimizin en önemli vasıfları “sıdk” ve “el emin” olmasıdır. Nübüvvetten önce de hiçbir zaman bu vasıflara muğayyir bir durum ve davranışı asla ve kat’a vaki olmamıştır. Her zaman toplumun en doğru sözlü, sözüne sadık ve emin olan kişisi olmuştur. O’nun bu durumunu Mekke müşrikleri ve müsteşrikler defaatle itiraf etmişlerdir.
Bugün neden “güven toplumunu” oluşturamıyoruz? Neden “sadıklardan olun”, “sözünüzü yerine getirin”, “doğruluk-istikamet üzere olun” gibi kat’i emirlere rağmen sözüne bağlı olmayan ve işine geldiği gibi hareket etmekte bir beis görmeyen bir toplum haline geldik?
“Ve onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler.” -Müminun: 8-
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” -Tevbe: 119-
Randevu veriyoruz randevumuza bağlı kalmıyoruz, sözümüz havada kalıyor. Borcumuz oluyor söz verdiğimiz zamanda ödemiyoruz. Söz veriyoruz sözümüze sadık kalmıyoruz. Taahhütte bulunuyoruz yerine getirmiyoruz. Ne kendimize ne de çevremize dürüst davranmıyoruz. “Hile ve aldatma ateştedir” ve “Bizi kandıran bizden değildir” diyen Peygamber efendimizin bu uyarılarına rağmen yalan, sahtekârlık, aldatma ve hile normalleştirildi. En acısı da Kur’an’ın emrine rağmen bu tip insanların itibar görüyor olmalarıdır. Bir kısım esnaf ve tüccar da müşterilerini kandırmayı meslek haline getirmeyi marifet sayıyor ve bunu yaparken yalan yemin etmekte bile sakınca görmüyor.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.” -Ahzab: 70-
Günümüz İslam toplumu ticaretten, siyasete, tarımdan eğitime, aile ilişkilerinden devletlerarası ilişkilere kadar her konuda İslam ahlakına uygun davranmaktan uzak bir durumdadır. Hal böyle olunca; sözümüz ve amelimiz, konuşma ve davranışlarımız örtüşmediği için ne kendi içimizde ne de dünyada bir değerimiz ve saygınlığımız kalmadı. Oysa Müslüman olmamızın gereğini yerine getirerek, ALLAH’ın emirlerini ve Peygamberimizin yüce ahlakını kuşanırsak ve “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” ayetinin hakkını yerine getirirsek halimiz böyle mi olurdu? Müminler olarak, insanların elimizden ve dilimizden emin olmaları gerekmez mi? Müslümanlar olarak hayatın her alanında sıdkı kuşanıp doğruluk üzere bir istikamet çizmiş olsak hem “güven toplumu” meydana gelmiş olur, hem de tebliğ görevimizi fiili olarak yerine getirerek dünyaya ve insanlığa örnek olabiliriz. İslam ordularının hiç girmediği birçok ülke Müslüman tacir ve davetçilerinin dürüstlüğü ve yüce İslam ahlakını temsilleri ile İslam’la müşerref oldular.
Ziyâ Paşa’nın şu mısrası konuyu ne güzel özetliyor: “İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrâh,
yardımcısıdır doğruların Hazret-i ALLAH”
Selam ve dua ile…