15 Temmuz 2016’da ABD ve israil destekli FETÖ eliyle yaptırılan darbe ve işgal girişimi, Allah’u Teâla’nın o gece insanımızın kalbine bahşettiği iman, cesaret ve sêkinet sonucu, halkın tekbir ve salavatlarla ölüme meydan okuması ile tarihte ender rastlanacak kahramanca bir direnişle 250 kişi şehid ve 2 bin 196 kişinin yaralanması pahasına püskürtüldü.
Darbe girişiminin yapıldığı ilk akşam ve saatlerde ortada olmayan, içten içe sevinen, bekle gör taktiği uygulayarak duruma göre pozisyon alanlar, mücadeleden köşe bucak kaçanlar, kılını kıpırdatmayanlar! Ortalık sakinleşince sanki dindar kitleler bir şey yapmamış da her şeyi onlar yapmış, onlar şehit ve gazi olmuşlar gibi TV ekranlarında ve meydanlarda boy gösterdiler ve halkın devrimini çalma teşebbüsünde bulundular.
Müslüman halk, 27 gün boyunca meydanlarda kendi geleceğine sahip çıkarak, bu hain darbecilere karşı tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Halkın inancından aldığı cesaretle şehidlik ve gazilik gibi ulvi makamları elde etme gayretini “demokrasi” ve “Laiklik” gibi kavramlarla sulandırdılar. Şimdi sahadan kaçanlar anma programlarında boy gösterip, sözde darbe karşıtı açıklama yapma yarışına giriyorlar. Oysa herkes gördü ki; o gece sokağa çıkıp darbeye direnen insanlarımız tekbir ve salavatlarla çıktı. Hiç kimse demokrasi ve laiklik diye dışarı çıkmadı. Şimdi bu gerçekler ortadayken algı operasyonları yapılarak; meydanda kazandığımız zaferi masa başında bize kaybettirmeye ve iktidara yön vermeye çalıştılar ve maalesef başarılı da oldular.
Evet, 15 Temmuz bir milat olarak kabul edilmeli ve devletin halkını düşman gören geçmiş paradigması terk edilerek, eski Türkiye’nin derin yapılarının hazırladığı “devlet hafızası”nın yeni konsepte uygun olarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini defaatle belirttik. Gerek FETÖ, gerekse Kemalist ve Ergenekoncu darbeci hainlerin hazırladığı sözde “istihbari bilgiler”den oluşan “devlet hafızası” revize edilerek, halk düşman olarak görülmekten vazgeçilmelidir.
Aradan üç yıl geçti. O meş’um geceyi unutmak tabi ki mümkün değildir. Ancak o gece verilen bedel ve direniş sonucu “15 Temmuz ruhu” diye adlandırılan birlik, dayanışma ve ileriye dönük umutlar artık yeşermiyor.
15 Temmuz’dan bu yana yaşananlar iyice irdelendiğinde hükümet ve halkın darbe girişimine karşı gösterdiği başarılı sınavın devam ettirilemediği görülecektir. Geçen sürede hükümetin FETÖ ile mücadele sürecini başarılı yönettiği söylenemez. FETÖ ile mücadelede başarılı olamama bir yana, operasyonlar “Ergenekon” operasyonlarında olduğu gibi sulandırıldı ve FETÖ ile ilgisi olmayan ve FETÖ’ye baştan beri karşı olan özellikle birçok İslami kesim küstürüldü. Darbe girişimi zamanında FETÖ ile mücadele adı altında halkın büyük bir desteği olmasına rağmen, adalet temelli bir mücadele olmadığı endişesinin hakim olmasıyla sürece verilen destek de düştü.
Hükümet FETÖ ile mücadele adı altında süreci iyi yönetemediği gibi; FETÖ’nün oluşturduğu “devlet hafızası”nın baz alınması ve sürecin darbeci Kemalistlere teslim edilmesiyle bütün dindarlar hedef haline getirildi.
Bunun sonucu olarak toplumda bir kırılma ve çözülme yaşandı. Bundan sonra hükümete düşen yapılan hatalardan ders çıkararak, halka adalet temelli yaklaşım gösterilmesi, bütün darbecilere ve “darbe zadelere” karşı cesur tavrın ortaya konulmasıdır.
Şimdi yine 15 Temmuz’un yıl dönümünde şehidler ve gaziler hatırlanarak, çeşitli anma programları ve etkinlikler düzenlenecek. Fakat bu anma programlarının bazılarında göreceğiz ki, anma programları asli hüviyetinden ve amacından saptırılarak tıpkı Ramazan ayında yapıldığı gibi konser, eğlence ve rant kapısına dönüştürülecek. Bu yaklaşım şehid ve gazilerin mirasına, akıttıkları kana ve o gece verilen şanlı direnişe ihanet olacaktır.
Hükümet ve devleti yönetenlerden beklentimiz; gemiyi ilk terk edenlere değil, canı pahasına ortaya çıkan ve “15 Temmuz ruhu”na sahip halkına değer vermesini bekliyoruz.
Selam ve dua ile…
Konuk Yazar