İtiraf etmeliyim ki..

"Ahmak", "aptal" gibilere "eşek" denmesinin sebebini bilmezdim..

Ta ki, araçla bir yolculuk sırasında..

Denk geldiğimiz bir eşeğin..

Yolumuzun tam ortasında durmuş..

Hem de put gibi durmuş bir eşeğin yaptıklarını..

Daha doğrusu..

İnat edip yapmadıklarını görünce anlamaya başladım.

Hele de..

Sabrederek bir süre beklememize..

Olmadı..

Korna çalmamıza..

O da olmadı..

"Deh" diye seslenmelerimize..

O da fayda etmedi..

Türlü şekillerle yönlendirmeye çalışmamıza..

Hasılı..

Bildiğimiz tüm yöntemleri kullanmamıza rağmen..

Hiç bir şeyin..

Ama hiç bir şeyin fayda vermediğini görünce..

O an..

Yanımdaki -şimdilerde- Hakk'ın rahmetine kavuşmuş arkadaşıma..

"Ahmaklıkta ısrar edenlere neden 'eşek' dendiğini yeni anladım" demiştim.

E, bir de mevzubahis eşeklerin..

Babaları da karakaçan ise eğer..

Musibet, tam bir katmerlenmiş demektir o vakit.

"Karakaçan" derken..

Nasreddin Hoca'nınkini kastetmiyorum, tabii ki.

Hani..

Şu 30 sene öncelerde..

Arkasına bile bakmadan..

"Çukur"lara, "ova"lara "kaçan" "kara"lardan bahsediyorum.

Akideniz'de "mersin" bitkisi toplanmaya gidenlerden..

E gel de..

Şimdi bu tiplere..

Yoluna çıkıp bir türlü laftan anlamayan bu "tür"lere..

Hem de şeddeli bir şekilde..

"Eşşek oğlu eşşek' deme!

Sahi, bu arada..

O karakaçanlar..

30 sene önce neden kaçmışlardı?!