Mahmud Abbas'tan bahsediyorum..

Filistin'deki kukla yönetimin başından..

"Başı" dediğime bakmayın..

"Baş maş" olduğu yok, aslında..

Yapışmış koltuğa, bırakmıyor.

Yasir Arafat'ın 2004 sonunda ölümünden beri kaptığı..

Daha güncel tabirle "çöktüğü" koltuğu 17 senedir kimseciklere vermiyor..

Ve bırakmamak için de her türlü mel'aneti işliyor!

"Her türlü mel'anet" derken..

Sözün tam anlamıyla "her türlü melanet"i kastediyorum..

Sadece siyonizme "bekçi köpekliği" yaptığını söylemek dahi tek başına bu mel'anetleri anlatmaya yeter de artar..

Gerisini siz düşünün artık!

Ah şu kara kutular bi dile gelseydi de..

Üç kuruşluk pis menfaatleri için güzelim davaları nasıl sattıkları..

Onurlu, omurgalı gerçek devrimci yoldaşları, istikbârın ve dahi siyonizmin bekası için hangi aşağılık yöntemlerle tasfiye ettikleri dökülüverseydi..!

En çok da bundan korkuyorlar, biliyor musunuz?

Hesap vermekten, hesap gününden..

Zaten son dönemlerdeki bu anormal tedirgin hâl de tamamen ondan.

Aşırı sıkışmışlık sebebiyle ne yapacağını bilememe hâli..

Trump'ın Kudüs'ü başkent ilân etmesi..

Yetmezmiş gibi, Körfez mörfezdeki diktatörlere siyonistleri resmen tanıma anlaşması yaptırması gibi durumlar sonrası..

Abbas'ın "Bize tek yol olarak direnişi bıraktınız" çıkışlarına halk hiç mi hiç teveccüh göstermedi..

Bilakis hakiki direnişçilere daha fazla yöneldi.

Bu olmayınca, HAMAS'ın "selam"ına cevap vermek zorunda kaldı, itibar kazanmak istedi..

Bu kez de kâbusu olan seçime gitme zorunluluğu oluştu.

"Neyse, ABD seçimlerine kadar oyalarım" diye bunu da sineye çekti..

Lâkin hesaplar tutmayınca, istemeye istemeye 15 senedir erteleyedurduğu seçim takvimini açıklama bedbahtlığını yaşadı.

Son bir hamle ile yardımına koşan siyonistler "Kudüs'te seçim yaptırmayız" dediğinde..

"Kudüs kırmızı çizgimiz" bahanesiyle, üstelik direnişe de hava atarak seçimi iptal edebilmiş olmanın zevkini tam sürecekti ki..

O vakit de "Kudüs Kılıcı" ile direniş duruma el koydu..

Öyle ki, bırakın artık Batı Yaka'yı, 1948 topraklarındaki Filistinliler dahi direnişle beraber ayaklandı..

Aksa'ya "hutbe" için gönderdiği müftüsü halk tarafından öyle bir kovuldu ki, ancak siyonistler siper olabildi..

Hatta halkı sindirmede siyonistlerden dahi daha vahşi olan Ramallah'ta, yönetime mensup bazı silahlı unsurların direnişe dâhil olduğunu ilân etti!

Sisi abisinin devreye girmesiyle ateşkes üzerinden bir nebze de olsa tam da nefes alabilecekken..

Siyonist barbarlığa tahammül gösteremeyen ve bu sebeple çatışan kendi polisinden iki kişinin öldürülmesi ile tamamen çıkmaza girdi!

"Gazze'yi yeniden imar etmeye gidiyoruz" diye gönderdiği heyetlerle durumu biraz idare etmeye çalışacaktı ki..

Bu kez de siyonistin kakaladığı, tarihi geçmiş "tarihî" aşı alışverişi skandalı patlak verdi!

E, gel de patlama!

Öylesine dolmuş ve çıkmaza girmiş ki zavallıcık..

Tüm bunların hıncını Batı Yaka'da elinin altındaki, hem de solcu, vatansever muhaliflerden çıkarmaya başladı..

Hele bu son Nizar Benat isimli muhalif vardı ki..

Aşı skandalı yetmezmiş gibi, bir de eski defterleri de karıştırarak..

Taa 42 sene öncelerde, 1979'da kaçırılan ve helikopterden atılmak suretiyle vahşice katledilen, dönemin meşhur Filistin destekçisi..

Suudlu Muhalif Nasır Said'in kandırılıp kaçırılmasındaki rolünden, hem de sosyal medya üzerinden, 3 gün önce söz etmesin mi..!

Abbas, bildiğiniz tümden koptu, gözleri döndü..

Ve hemen 27 kişilik sürüsünü gönderip ailesi gözleri önünde döve döve Nizar'ı katletti..

Şimdi Ramallah ve el-Halil başta olmak üzere, üç gündür tüm bir Filistin Batı Yaka'sında dalga dalga yayılan protestoları görünce..

Artık keçileri de kaçırır, maazallah!

Görünen o ki..

Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz!