Mısır’daki hain darbenin üzerinden geçen bu son altı yılda, Mursi ve İhvan ile ilgili, karşılaştığım en sık eleştiri; iktidarda kaldığı bir yıllık süre içerisinde hiçbir şey yapmadıkları şeklinde.

Pek tabii ki her kişi ve yapı tahlil edilip eleştirildiği gibi Mursi ve İhvan Hareketi de eleştirilip değerlendirilmelidir.

Eksikleri ve yanlışları tespit edilmeli, başta onlar olmak üzere tüm İslami hareketler, geçirmiş oldukları evrelere bundan sonraki süreçlerde ibret alacakları bir nazarla bakmalıdır.

Buraya kadarki kısmında elbette hiçbir problem yok, bilakis yapılması zorunlu hususlar.

Lakin bu meselede benim dile getirmek istediğim nokta; yapıldığı halde bilinmeyen/görülmeyen, salt kendi koşullarına kıyaslamaktan ötürü yanlış değerlendirilen hususlar.

Ve de bunun üzerinden İhvan ve Mursi’ye yönelik dile getirilen çoğu yersiz ve haksız suçlamalar.

Tam da mezkûr hadiselerin yaşandığı dönemde Mısır’da bulunmuş biri olarak bu yanlışı gidermeyi kendi adıma bir borç ve yükümlülük olarak addediyorum doğrusu.

Tunus devriminden sonra görüştüğümüz Gannuşi, “Elli yıllı çalınan halkın, devrim sonrasında iş başına gelen yöneticilerden bunu beş günde telafi etmesini beklediği” tespitinde bulunmuş ve de bu sebeple ilk tesis ve geçiş sürecinde direkt yönetime tek başına talip olmaktansa, “devrimci diğer güçlerle koalisyon ve paylaşım” yolunu seçmenin daha isabetli olacağını söylemişti.

Aynı şeyi Mısır’daki İhvan da düşünmüş, “Mecliste olanca gücüyle bulunmayı önceleyip direkt yönetimi uzlaşma yoluyla belirlenecek olanlara bırakarak devrim sonrası ilk geçiş sürecini idari sorumluluk almadan atlatma” kararını almıştı.

Bu bağlamda, “başkan adayı çıkarmayacağını” da henüz ilk devrim gösterileri sürerken ve Hüsnü Mübarek’in de gitmemek adına son çırpınışlarda bulunduğu sırada herkese ilan etmişti.

Hatta hareketin rağmına başkan adayı olacağını açıklayan Abdulmun’im Ebulfutuh’u kararından dönmeye çağırmış, bunda ısrarcı olunca da Cemaatten ihraç etmişti.

Akabinde ilk parlamento seçimlerine girmiş, %75’ini İslamcıların elde ettiği meclisin neredeyse yarısını %45 ile almayı başarmıştı.

Lakin askeri konseyin süreci olabildiğince uzatıp Başkanlık seçimini bir türlü yaptırmaması,

Meclisin devrim sonrası çıkardığı tüm mühim kanunları Anayasa Mahkemesi marifetiyle reddederek tıkaması,

Sonradan perde ardında kendilerinin bulunduğu ortaya çıkan ve her biri yüzlere varan kişinin ölümüyle sonuçlanan büyük elim olayların akabinde devrimci gençliği ve Hristiyanları başta İhvan, İslamcıların aleyhine konumlandırıp kendisini güvenliğin tek teminatı olarak gösterme yoluyla, devrim güçlerini kendi lehine karşı karşıya getirmesi,

Tüm bu yollarla, gasp edilmiş haklarının verilmesini sabırsızca isteyen ve ama artık beklemeyen halkta oluşturulacak kaygıyla eski sistemin adamlarını tekrar yönetime getirmeye çalışması

Kısacası askeri konseyin halkın devrimini çalıp daha güçlü bir şekilde istibdada geri dönmeye çalıştığının açıkça ortaya çıkması, bir şeyler yapma ihtiyacını ortaya çıkarmıştı.

Lakin süreç boyu yaşananlardan ötürü devrimci grupların güçlerinin dağılması, aynı anda birçok adayın ortaya çıkması gibi sebeplerle eski sistemin kalıntılarına karşı bunun hakkından bir tek İhvan’ın gelebileceği bilindiğinden başkanlık teklifi de onlara yapılmıştı.

İşte tüm bu sebeplerle hiç istemediği ve diğer İslami yapıların zorlamasıyla kendi Şura Meclisi’nde görüşmek zorunda kalıp sadece 4 oy farkla geçirmek durumunda kaldığı ‘Devlet Başkanlığı adayı gösterme’ işini İhvan fiilen üstlenme durumunda kaldı.

Evet, İhvan kendi grupsal maslahatı için değil, bilakis bile bile kendi zararına, salt diğer İslami yapıların ısrarlı talepleri ve insanlarının maslahatı amacıyla kerhen, yakın vadede sonu hiç de istenmedik sürece bu şekilde adım atmış oldu.

Sanırım ilk adımın özeti bu olsa gerek.