Âlemlerin Rabbine hamd, Efendimize salat ve selamdan sonra acı bir girişle yazıma başlayayım: Kafirler, birbirleriyle birleşmek için çabalarken birtakım Müslümanlar ‘Ne yapsak da ayrışsak?` diyor adeta. Birtakım Müslümanlardan kastımız ifrat ve tefrite kaçan bazı çevreler de değil üstelik… Neleri bahane ederek birbirimizi tecrit ettiğimize yahut en azından saf dışı bıraktığımıza bakarsak, durumun vahameti anlaşılır.
Bunlardan birisi, diksiyon… Bu illet başta haber spikerleri tarafından kullanıldı, sonra üniversitelere yayıldı, şimdi ise Müslümanları da sardı. Fransızca ‘diction` kelimesinden geliyor ve ‘söyleyiş tarzı` anlamına geliyor. Peki, herkesi aynı söyleyiş tarzına zorlamak ne kadar doğru?
Birkaç yıl önce bir seminer grubunda Arap kökenli bir hanıma, ‘Sen falan mahalleyi aklının ucundan bile geçirme çünkü diksiyonun iyi değil ve oralar sosyetik.` denildiğine defalarca şahit oldum. Bu saçmalığı engelleyemesem de içimden buğz ettim. “Şahsî bir mesele…” diyerek hem kendimi hem o hanımı teselli ettim. Ancak bugün aynı sözü başka ağızlardan ve başka şehirlerden duyuyorum.
Biz diksiyonu, fesahat ve belağat sanıyoruz. Bundan on yıl öncesini düşünüyorum da. Biri çıkıp “Bir zaman gelecek, sakallı sakallı Müslüman erkekler ‘yapıcaaam, geliceem` diye konuşacak.” dese, “Başımıza taş yağacak!” derdik. Bu kanıya nerden varıyorum? Eşim Türkçe öğretmenliği okurken diksiyon dersi alıyordu ve dersine çalışırken katıla katıla gülüyorduk. “Tam bir zillet ya!” diyordu. Şimdi alıştık herkesin tek tip ve neredeyse Zeki Müren gibi konuşmasına.
Sorun diksiyona alışmamız değil, sorun diksiyonu en büyük kriterlerden biri haline getirmemiz ve “Sen konferans yapamazsın, şiveli konuşuyorsun.” dememiz. İsyan ediyorum! İlan ediyorum! Bu böyle olmaz. Gerek camiamızın âlimlerine, gazetemizin yazarlarına, Molla ve Seydalarımıza, TV programı yapan Müslümanlara, gerekse başka camialardaki Müslümanlara bakalım. Diksiyonu takmayan nice kıymetli ve ihlaslı insan var. İslami çalışmalar diksiyonsuz olur ama ihlassız olmaz.