Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O`nun pak Rasulüne olsun.

Bazı güzelliklere ulaşmak için, bazı şeylerden vazgeçmek gerekir. Ve bazen vazgeçmeniz gereken, en kıymetlinizdir.

İbrahim (as), o evvah, o halîm, bağrı yanık ve gözü yaşlı baba, İsmail`ini kurban etme emrine teslim oldu. Ve hem İsmail`ini kazandı, hem Muhammed`ini (asv). Hiç bir mucize beklemeden sürdü bıçağı İsmail`in boynuna ve bıçak İsmail`i kesmedi. İsmail olana bıçak neylesin? Zaten İsmaillerin aşk ateşinde parlar çelik… İsmail olan bıçaktan kaçar mı? Muhabbetin devranında dönen bir bileyicidir İsmail; bütün kör bıçaklar onda bilenir.

‘Müslümanların ilkiyim` diyen babanın, namazlı oğludur İsmail. Her secdede kurbanlık provası yapana, kurban olmak zor gelir mi? “İnne salâtî ve nusukî…” diyordu Hz. İbrahim. Önce namazın olacak ki, kurbanın Allah için olsun.

İbrahim(as)`ın aşk ateşinin azametinden utanır Nemrud`un ateşi, gül bahçesine döner. Bıçak, İsmail`in (as) keskin muhabbetiyle karşılaşınca mukavemet etmez; kendini muhabbete teslim ve hizmetkâr eder.

Kurban ibadetinin şova dönüştürülmeye çalışıldığı asrımızda İbrahim(as)`ı anlamaya ne de çok ihtiyacımız var. Kurbanı ‘nasıl olsa hayvanlardan bir hayvan` diye muhabbetsizce kesmek nerde, evladının boğazına bıçağı tam bir teslimiyetle dayamak nerde? Biz olayı biliyoruz da bize film gibi geliyor.

Haydi ey nefs! Bir filmi ilk kez izliyormuş gibi seyret bu olayı içinden. İbrahim(as) dayasın bıçağı oğlunun boğazına. Tam bıçağa abanıp keseceği zaman bir reklam koy bu filmin arasına. Reklam boyunca düşün, ne olacak diye. De ki: “İsmail ölürse film biter. O ölmemeli!” Hem çok alıştın ona. Bebekliğinden beri izliyorsun. Bizim çocuklarımız klimanın önünde bile isilik olurken, nasıl da o sıcakta, annesinin sıcak kucağında nazenin bedeniyle düşmüştü çöl yollarına… Güneşin altında yatıp susuzluktan ölmek üzereyken nasıl da topuklarının altından su çıkmıştı… Bu çocuk bambaşka biri ve ölmemeli, diye merakla bekle İsmail`in akibetini…

Hacer gibi vazgeçtiğini düşün mesela, kendisiyle cariyelikten anneliğe terfi ettiğin yavrundan. Hacer gibi, ardına düşmeden teslim ettiğini düşün kurbanını. Ne zor, öyle değil mi? Bizler, kurbanlık koyunumuzu kestirirken, kasabın yanından ayrılmayanlar olarak nasıl anlarız Hacer`i?

Ey İsmail! İbrahim`in elinin altında kurban olmak mı zor yoksa vahşilerin eliyle parçalanmak mı? Gel de sana Arakanlı Müslümanları gösterelim. Onlar bir bıçak darbesiyle kurban olmayı değil, her gün bin kere ölümü bekliyorlar da ölemiyorlar. Onlar, adı ‘hoşgörü dini` ancak icraatleri vahşet olan Budizm`in kıskacında rendeleniyor, doğranıyor, parçalanıyor, yakılıyorlar. Rabbine onlar için dua etmez misin?

Ateşten payına razı olan İbrahimlerin, bıçaktan payına düşene razı olan ehlidir İsmailler… Herkes bir şeyleri kurban eder. Ve herkesin İsmail`i kendine güzel… Kurbanımız Hakk`a yakınlaşma vesilemiz olsun. Bayramımız mübarektir, mazlumların kurtuluşuna vesile olsun.

Sezgin Özbay