Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
Bu haftaki yazımızda, bu aralar sıkça şahit olduğum, kendi vicdanımda da büyük yer kaplayan ancak dışa vurmamaya gayret ettiğim bir durumdan bahsedeceğim inşâallah: Çocuklarımızın üstüne gündem üzerinden yürümek…
Bu ne demek? Çocuklarımızın çocukça yaşama haklarına, yerel veya küresel gündemi bahane ederek müdahalede bulunmak demek. Çocuklara çocukça yaşamak yerine yas tutmalarını salık vermek, açık konuşmak gerekirse kendi tembelliğimizi Filistin’le, Doğu Türkistan’la yahut kendi ülkemizdeki sorunlarla örtbas etmek demek…
Bu konularda Suriyelilere çok imreniyorum. Savaştan, zulümden kaçıp ülkemize hicret etmişler ancak parklarda, bahçelerde, gidebilecekleri en güzel yerlerde çocuklarıyla eğleniyorlar. Bırakın güncel acıların yasını tutmayı, kendi geçmiş acılarının bile yasını tutmuyorlar. Belki ağır kayıplar verdiler, en sevdiklerini kaybettiler ancak hiçbir zaman bunlara takılı kalmıyorlar. Yapmaları gereken ne ise onu yapıyor, çocuklarına çocukça yaşamaları için en güzel imkânlar oluşturuyorlar.
Bizde ise durum tam tersi. Türkiye insanı, sanki hep kötü olaylara odaklı, hep yas havasında yaşamak zorundaymış gibi davranıyor. Hepimiz böyle değiliz elbette ama büyük çoğunluğumuzda şu var: Çocuk bir şey mi istedi? O şey de bize göre biraz abartılı mı geldi? Hemen ortaya zulüm gören milletleri atıveriyoruz. “Bak Filistin’deki çocukların plastik bir arabası bile yok, sen benden kumandalı araba istiyorsun!” gibisinden sözlerle onları reddediyoruz.
Çocuklarımızın makul olmayan isteklerini Filistin veya başka ambalajlara sarmaya gerek yok. Olmayacak bir şeyse, olmayacak bir şeydir. Kabul edilmeyecek şeyleri böyle bahanelerle reddetmemiz, çocuklarımızı İslam ümmetine düşman yapar. Çocuk “Aaa, annem/babam haklı! Benim bu isteğim fazla!” demez. “Neden Filistin var ki? Doğu Türkistan veya fakir insanlar olmasaydı ben istediğim oyuncağı alır istediğim yere giderdim.” der.
Allah’ın yüklemediği imtihanı çocuklarımıza biz yüklemeyelim. Biz savaşta değiliz. Olsaydık, çocuklarımız da onu kaldırabilecek güçte olurdu. Her türlü imkânın içinde onları imkânsızlıklarla sınamak, çocuklarımızı bizden uzaklaştırır. Varlık içinde yokluğu yaşayan çocuk açgözlü olur. İmkân varken mahrum bırakılan çocuk, hırslı olur. “Hırs, sebeb-i hasarettir.”
Şu dönem, çocuklarımızla her şeyden fazla ilgilenmemiz gereken, onlara ilgimizi ve sevgimizi en çok göstermemiz gereken dönemdir. Biz ailecek pikniğe gitmeyip evde sıkkın ve bıkkın bir şekilde oturunca mazlumlar kurtulmuyor ama gidersek çocuklarımız şeytanın ve kötü arkadaşların taarruzundan kurtuluyor. Aile olduğunun farkına varıyor.
Filistin bu konuda bize en güzel örnektir. Bayram geliyor. Ve Filistinliler onca sıkıntının, dünyanın gözünün önünde yaşanan en büyük katliamların içinde dahi bayrama hazırlık yapacak, enkazlarını bile süsleyecek. Bizler de içimizin bir yerindeki o acı hissini kaybetmeden, eğlencenin içinde boğulmadan çocuklarımıza muhabbetle yaklaşarak hem ümmet bilinci hem de insanlık aşılayabiliriz. Gezmelerimizi Filistinlilerin yerine de yapabilir, ziyaretlerimizi Doğu Türkistanlılar için de gerçekleştirebiliriz. Unutmayalım ki ilerde neslimizin vicdanı, insanlığı ve merhameti kadar müreffeh günler yaşayacağız.