Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
Lise yıllarında İngilizce dersinde bir şarkı öğrenmiştik: Elvis Presley, Blue Suede Shoes. Şarkının anlamını çözdükçe şaşırıp sınıfça gülmüştük, “Böyle şey mi olur canım, böylesi de mi varmış?” diye.
Şarkıda diyor ki:
“Beni yerlere serebilirsin, suratıma basabilirsin.
Adıma her yerde iftira atabilirsin.
Evimi yakabilir, arabamı çalabilirsin…
İstediğin her şeyi yap ama
mavi süet ayakkabılarıma basma…”
İnanılır gibi değil, bir insan mavi süet ayakkabıları için haysiyetinden, evinden, arabasından, her şeyinden vazgeçiyor. O zamanlar bu şarkı, Elvis’in mavi süet ayakkabıları olmasına rağmen ironik bir şarkı olarak dinleniyordu. Ancak günümüz insanı tam olarak bu…
Eşya, kimileri için araç değil amaç olmuş. Dünyalık tutkusu ruhları, kalpleri ve zihinleri işgal etmiş durumda. Zaten birtakım çevrelerde bu vardı. Sanatçı olmak isteyen kadın ve erkekler birtakım tavizler vermek zorundaydılar ve bu sisteme karşı gelenler, çarkın dişlileri arasında öğütülüp gittiler.
Eşya, hiçbir zaman bu devirdeki kadar kutsanmamıştı. Twitter’ın kurucusu, ilk tweetinin görselini 2.9 milyon dolara satabiliyorsa dünyada birçok şey ters gidiyor demektir. İnsanın, kopyalayıp kullanabileceği bir görsele bu kadar para verip bir de ‘akıllıca bir yatırım’ yaptığını söyleyebildiği bir devir bu devir.
Pazardan banyo terliği diye on beş liraya aldığımız terlik, falan alışveriş sitesinde üç yüz liradan alıcı buluyorsa… Bakkaldaki bir ürün alışveriş sitelerinde on katı fiyata satılabiliyorsa… Evlerimize gelelim, misafir çocuğunun kırdığı oyuncak için bile yas tutuluyorsa, bizim de mavi süet ayakkabımız var demektir.
Paylaşmayı unuttuysak, “Şu evden her şeyimi alabilirsin ama şu eşyama dokunma!” dediğimiz şeyler varsa, eşyanın esareti altındayız demektir.
Bazen başkasına öğrettiğimiz, bize taze bir nasihat olarak geri döner. Geçenlerde kızım Suriyeli bir çocuğa oyuncaklarından hediye götürmek istedi. Çok sevdiği bir oyuncağı seçti. “Ama sen onu çok seviyorsun. Sonra ‘Keşke vermeseydim, özledim.’ deme.” dedim. “Sevdiklerimizden verirsek daha sevaptır anne. Bunu sen söylemiştin bana.” dedi.
Eskiden dokunulmazlığı olan vitrinler vardı. Annelerimiz, o vitrini bize açtırmazdı. Zaten o eşyalar genelde kullanılmazdı. Hele oradan bir eşya kırsak, yiyeceğimiz lafları düşünüp karnımız doyardı. Şimdi ise her yer vitrin her şey mavi süet ayakkabı… Rabbim Müslümanları bu dünyanın işgalinden korusun. Âmin.