Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selam da O’nun pak Rasûlüne olsun.

Toplum olarak çok farklı ve tehlikeli bir dönemden geçiyoruz. Kimimiz bu dönemi dua ile geçirirken, kimimiz sadece seyretmekle kalıyor. Kimimiz ise bu dönemi geçemeyenlerden oluyor maalesef. İntihar vakalarından bahsediyoruz.

İntihar, toplumda hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Bu vakaların en büyük sebebi maddiyat gibi görünse de aslında durum hiç de öyle değil. Yaşama, imtihana, kendimize tahammülümüz kalmamış. Yaşama ve ölüme dair bir amacımız kalmamış.

Her gün en az birkaç intihar haberi çıkıyor sitelerde. Çıkmayanlar da vardır elbet. Ne oldu da bu hale geldik? Kim ne derse desin yaşam şartları eskisinden daha iyi. Evet, her şey pahalı; elektrik, su ve doğalgaz ateş pahası ama yine de toplumun çoğunluğu eskiye nazaran daha iyi bir halde. Ne de olsa çeşmelerimiz gürül gürül akıyor. Evimizde hiç değilse birkaç tür yemek malzemesi var. İntihar edenlerin arasında lüks evlerde yaşayanlar bile var. Demek ki mesele maddiyat değil. “İnanç zayıflığı” diyerek itici bir tabir de kullanmak hoş olmaz. Mesele, bizim zayıf yanlarımızı şeytanın maharetle kullanması ve bizi çöküşe sürüklemesidir. Zayıf yanımız imtihan da olabilir, maddiyat da, onurumuz da olabilir ama sonuçta hepsi imana gelip dayanır.

Unutmamak gerekir ki Allah dostları, ağır imtihanlardan geçmişlerdir. Allah’ın peygamberleri (a.s) Allah’a en sevgili kişiler oldukları halde en ağır imtihanlarla sınanmışlar. Rasulullah(asv)’ın yakasına alacaklısı olan bir Yahudi yapışmış. Hz. Ömer adamın üstüne yürüyünce Efendimiz(asv), “Ey Ömer! Ona daha yumuşak davranmasını, bana da borcumu zamanında vermemi söylemen daha iyi olurdu.” buyurmuştur.

Allah dostları ve peygamberlerin hayatlarına bakıp imtihanımızın yükünü hafifletebiliriz. Bunu yapamıyorsak, o güzel insanların hayatlarını bilmiyorsak, namaz ve dua gibi güçlü iki dayanağımız var. Bilinmeli ki her şey Allah’ın elindedir. Allah dilerse dikenden gül bitebilir. Allah dilerse ateşler bile serinlik verir insana…

Başımıza gelen musibetleri kalıcı sanıyoruz, bütün sorun da burada başlıyor. Kırılan bir tabak için bile Efendimiz(asv) “Her şeyin bir ömrü olduğu gibi bu tabağın da ömrü vardı.” Buyurmuştur. İmtihanın da bir ömrü var, o da bitecek. Belki bir yıl sonra, belki bir ay, belki bir an. Bize düşen anı yaşamaktır. Zira imtihanımızı sadece içinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşarız. Yarının imtihanını bugün yaşama imkanımız yoktur.

Sadece bir an sabredelim… Sonra bir an daha… İmtihanımız bu anlardan birinde bitecek. Bediüzzaman Hazretlerine kulak verelim. “Dövülmeden ağlama”yalım. Ademe(olmayana) vücut (varlık) rengi vermeyelim. Şükredelim elimizdeki güzelliklere… Değersiz değiliz. Değersiz olsaydık Allah bizi yaratmazdı. Allah’ın değer verdiği ruh ve bedenimizin değerini bilelim. Bizi sevenlerin de değerini bilelim ve onları üzecek herhangi bir davranışa meyletmeyelim.

Dünya bu, hepsi gelir geçer; dünyanın kendisi bile...