Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.

“Kişiyi diğerlerinden farklı kılan, nurlandıran ve yücelten nedir?” demişler dervişe. “Çilenin güneşidir.” demiş derviş. “Çilesiz insan kendine bile gelemezmiş.”

Allah’ı zikretmekle ilgili ayet ve hadis-i şerifler oldukça fazla ve tatmin edici. Buna rağmen zikirde tembelliğimiz yahut ettiğimiz zikirlerin bizi adam etmemesi de gün gibi ortada… Ne yapsak olmuyor. Bir türlü olamıyoruz ama ne olamadığımızı yahut ne olmak istediğimizi de bilemiyoruz. Bir şeyler eksik; başladığımız hayırlı işleri devam ettirmemiz için. Evet, bir Allah dostu, bilinçsizce zikretmenin hiç zikretmemekten iyi olduğunu buyurmuş; ama günümüz şartlarında bu bizim günü kurtarmamıza bile yetmiyor. Günümüz günahlarına bir kalkan olmuyor mesela, günümüz ahlaksızlık tufanına bir Nuh(as) gemisi olmuyor.

-Allah en doğrusunu bilir ya- bizim olamamamız ve yapamamamızın önündeki en büyük engel çilesizliktir. Çile en basit haliyle samimi niyettir. Bu bile insana bir ömür boyu yetecek kuvvettir. Kulların değil Allah’ın rızasını gözetmek az şey midir?

Bugün çile sandığımız birçok şey çile değildir. Bu yanılgıdandır bütün hüsranlarımız. Çile, farkında olmadan katlananı bile yüksek makamlara ulaştıran en güzel vasıtadır. Birçok şeyden bîhaber bir Müslüman’ın ‘hastalık’ takdirine rıza göstererek kazandığı sevabı, halk için camiye giden kimse elde edebilir mi?

Zikirde devamsızlığımız, zikri kalbimize ve dilimize ‘Çile’ bağıyla raptetmediğimiz içindir. Zikrine çile katmayanın fikrine güneş doğmaz. Namaza devam edemeyen, bir kılıp bir bırakan kimsenin sorunu namaza dair bir çilesinin olmamasıdır. Tesettüre bürünemeyen yahut bir açılıp bir kapanan kimsede de tesettür çilesizliği söz konusudur. Hâsılı neyde bir gevşekliğimiz varsa onun çilesi bizde eksik demektir. Bunun çözümü de elbette, her şeyi kudret elinde tutan Allah’tan o şeyin çilesini, yani şuur ve bilincini istemektir. Unutulmamalı ki Allah her duayı işitir.

Duada da çilesizliğimiz yok mu? Maalesef var. Dijital dünya, metinleri kopyalayıp yapıştırır gibi duaları da yapıştırıp ENTER’a basma hissi verebiliyor insanın içine. Dört rekâtlık bir namazda, dünya genelinde politik ve ekonomik o kadar fazla değişiklik meydana geliyor ki, inanılır gibi değil. İşte burada durgunluğun, sükûnetin, sükûtun çilesine talip olmalı. Biraz durma, dinlenme, ölmüş gibi, toprağın altına girmiş gibi hiçbir hıza kendini kaptırmama çilesi gerek böylesi durumlarda.

Sözün özü; ihtiyacımız olan, çilenin kavuran ama aynı zamanda koruyan kanatları altına girmektir edeple… Rabbim çilesizliğin başıboşluğundan ve sözüm ona rahatlığından muhafaza buyursun cümlemizi…