Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm O`nun pak Rasûlüne olsun.

Bir kadın okulun ilk günü öğretmene: “Benim çocuk yaramazlık yaparsa yanındaki arkadaşına okkalı bir tokat çekin!” demiş. Öğretmen şaşkınlıkla “Neden yanındaki çocuğa?” deyince kadın: “Benim çocuk o kadar hassastır ki, arkadaşına vursanız kendisine vurmuşsunuz gibi etkilenir.” demiş.

Bazen bu fıkradaki gibi hallerimiz vardır; yaş ilerledikçe hassasiyet azalsa da bazı şeylerin yeri, acısı, sancısı hiç değişmez içimizde. Sözü engellilere getireceğiz. Birilerinin çilesi başlıyor, bitiyor; birileri hastalanıyor, iyileşiyor da engellilerin derdi, çilesi hiç bitmiyor.

Türkiye`de en az iki milyon engellimiz var. “Ortalarda gözükmüyorlar, demek ki bizim şehirde yoklar.” Yoklar mı, yoksa bizim şehirde evlerinden dışarı çıkamıyorlar mı? Belediyeler, kamu kurum ve kuruluşları dahası halk duyarsız. Belediye otobüsünde engelliden para almamak bir lütuf değil. Önce otobüs şoförünün engelliye bakışını değiştireceksin. Şoför efendiye arabayı durdurup inmek, engelli rampasını açıp yolcuyu almak zor geliyor. Sonra yolcu inerken aynı işlemler… Bu yüzden de engelliyi görünce gaza basıyorlar.

Kimsenin kimseye muhtaç olmayacağı bir düzen neden kurulamıyor? Bu bu kadar zor mu gerçekten? Geçenlerde Zeytinburnu Metrosunda trenle peron arasına biri düşüp ağır yaralanmıştı. İnsan düşünmeden edemiyor: Trenle peron arası, insan düşecek kadar genişse, engelli biri aracıyla nasıl biniyor o metroya? “E birileri yardım eder canım! İnsanlık ölmedi ya!” İnsanlık ölmüş de ağlayanı yok. Engeli olmayan bir insan ayda yılda bir ağır yaralanıyor; engellilerse bu tür yerlerde her gün manevi olarak ağır yaralanıyor, haberimiz var mı? Bize –yani onlara- her yer trenle peron arası.

 Duyarlı vatandaşlarımız(!) görme engellilerin yolu üzerine beton saksı dikiyor, kaldırıma çıkmak için yapılan rampanın dibine araç park ediyor, rampaya araç park edilmese de duyarlı belediyelerimiz(!) engellinin çıktığı yerin üstüne telefon/elektrik direği dikiyor. O kadar duyarlıyız ki engellileri eve hapsetme konusunda.

Engelli asansörünün önünde kuyruk… Bedensel engelli vatandaş, vicdansal engellilere yol vermiş, kendisi arkada bekliyor. Engelli, camiye girecek; illâ birilerinin kucaklaması gerekiyor. Yahu bu koskoca insan! Artık bir şeyleri kendi yapabilmeli. Öfkelenmemek, haykırmamak elde değil.

Burada ne kadar anlıyormuş gibi yapsak da onları anlayamayacağımız aşikâr. “Hepimiz engelli adayıyız.” sloganı kadar zalim bir slogan var mı acaba? “Ya benim de başıma gelirse?” mantığıyla engellilere “acımak”…İnsanlık bu değil!

Her şehirde belediye, gar, havaalanı, park bahçe müdürlüğü, ticaret odası gibi yerlerde birkaç tane engelli bulundurup o yerlerle ilgili düzenlemelerde onların görüşüne başvurulmalı. Yaşamadığımız imtihanın zorluklarını da bilemeyiz. Buralar eskiden hep tarlaydı, düz yoldu. Binaları biz diktik, merdivenleri biz koyduk, kaldırımları biz yaptık. Engelli onlar ama engel biziz. Bunu anlamamız gerekiyor artık.

Rabbim bize başkalarını anlama erdemi, engelleri kaldırma gücü, azmi ve imkânı versin.

Sezgin Özbay