Yaklaşan Kurban bayramı ve Hacc farizası, Hz. İbrahim ve ailesinden bizlere kalan önemli bir mirastır. Hayatı, mücadelesi ve bıraktığı bu miras açısından inananlara çok güzel örnekler sunan Hz. İbrahim’i tanımak, anlamak ve örnek edinmek, Allah’a dost olmayı kazandıracaktır, zira O Halilullah’tır. Ve bugün, Onun da mekânı olan Filistin’de direnen azizler, öyle bir teslimiyet sergilemektedirler ki, her biri İbrahim olmuş, Hacer ve İsmail olmuş sanki.
Sahip olduğu iman nuru ile vahye muhatap olan Hz. İbrahim, bu imanı kavmine de ulaştırmak amacıyla irşad vazifesini ifa etti ama akılsız toplum hidayete yanaşmadı. Bu nedenle İbrahimî mücadele farklı bir boyut kazandı ve sözlü mücadele fiili mücadeleye dönüştü. Tüm putları paramparça eden Hz. İbrahim, en büyük putu bıraktı, akılsız toplumun akledebilmesi için...
Zira sözün bittiği yerde putkıran İbrahimlere ihtiyaç vardı. Kendilerini dev aynasında gören ve Allah’a (haşa!) kafa tutan tağutların acziyetini insanlığa göstermek, güç ve kudretin yalnızca O’na ait olduğunu kavratmak için elzemdi bu. Ve bugün; sarsılmaz denilen, güç yetirilemez olduğuna inanılan ve vahşetlerine sözlerin yetersiz kaldığı işgalci siyonistlerin efsunu, Hz. İbrahim misali Aksa yiğitlerinin direnişi ile bozuldu. En üstün teknolojik putları, küçüklerini koruyamadı. Bu yiğitler, Hz. İbrahim misali akletme melekeleri zaafa uğramış insanların düşüncelerini zorladı, zalimlerin gerçek yüzlerini ve acziyetlerini ortaya serdi.
Yaşadıkları zillet ve acziyete tahammül edemeyen Nemrut ve aveneleri gibi, işgalci siyonistler de kendilerini aciz bırakan yiğitleri ateş ve bombalarla yok etme hedefindedirler. Ama Hz. İbrahim misali Gazze’nin yiğitleri de tavizsizdir ve sonsuz kudret sahibi olan Allah’a sığınmaktadırlar. Elbette ateşler de selamet bulacak, Nemrut ve kavminin azgınlıkları sonucu helak oluşu gibi, işgalciler de helak olacaklardır. Ama ümmetin imtihanı devam ediyor.
Hz. Hacer ve oğlu İsmail ile Filistin topraklarından Mekke’ye yönelen Hz. İbrahim, onları oraya bırakır, tevekkülle ilahi emirleri almak üzere ayrılır ve kimi rivayetlere göre Filistin diyarına döner. Issız çölde yapayalnız bir anne ve çocuk…
Hz. Hacer, İsmail’in susuzluktan ağlayışı karşısında çırpınıp Safa-Merve tepeleri arasında yedi kez gidip gelmiştir ama nafile. O da Allah’a sığınıyor, acizdir ancak isyankâr değil. Hz. İbrahim’in ilahi emirle Filistin’e gidişini bildiğinden, şikâyetçi de değil. Ve bugün, Gazze’nin kadınlarının her biri Hacer, evlatları İsmail olmuş, Kudüs davası uğruna kendilerinden vazgeçmiş, feda olmaktan da asla geri durmuyorlar.
Yüce Allah, gösterdikleri teslimiyete karşı Hz. Hacer’e ve İsmail’e nasıl ki Zemzem suyunu bahşetti ve onları hem dünyada hem de Ahirette aziz kıldı ise, Gazze’nin kadınları ve çocukları da belki bugün susuz ama elbette ab-ı hayat olacak olan suya kavuşacak, hem bu dünyada ve hem de öteki âlemde aziz olacaklardır.
Yıllar sonra İsmail babasına itaatkâr, salih bir evlat olmuştur. Hz. İbrahim onu sevgiyle, şefkatle bağrına basmaktadır. Ve bir rüya; gizem dolu, en sevilenle imtihanı işaret eden bir rüya… Hz. İbrahim, İsmail’i kurban etmekle emrolunmuştur, ikisinde de tam bir teslimiyet.
Şeytan; bir yandan anne ve babayı, diğer yandan İsmail’i vazgeçirme çabasında ama nafile… Ana yüreği bile ilahi emre karşı isyankâr değil. Ve Gazze’nin, evladı kurban olmuş annelerinin teslimiyeti de onlarınkinden az değil. Evlatlarını koç yapmış, Kudüs’e feda ediyorlar.
İşte, söz konusu mukaddesat olunca, her şeyini kurban etmeye hazırdır, kutsalın kıymetini bilen azizler…
Devam edecek…