Yüreklerimizdeki korkuları Kendi korkusunda eriten Allah`a hamd ederiz.
Allah`tan korkmaklığıyla cesaretin zirvesine çıkan Hz. Peygambere selat olsun, selam olsun.
Korku duygusu Allah`ın insanlarda yarattığı melekelerden biridir. Diğer tüm melekelerde olduğu gibi yanlış kullanımda dereke, doğru kullanımda derece basamağıdır.
“Korkusuz İnsan” deyimi sadece bir kinayedir. Kesinlikle korku taşımayan bir kimse yoktur. Bunu korkunun tüm türlerini ele alarak düşünürseniz siz de katılacaksınız. Nitekim orduları karşısına alsa zerre miktarı korku duymayan bir yiğidin bile beslediği korkular olmuştur. Yine öldürülmekten korkmayıp malından korkmak, bir böcekten korkmak, yükseklikten korkmak, yılandan korkmak gibi herkesin içinde taşıdığı bir korku vardır. Nihayetinde Peygamberler ve Allah`ın veli kulları da illa ki korkuyu hissetmişlerdir. Allah`tan korkmak, hesap verememekten korkmak, kul hakkına girmekten, günah işlemekten korkmak gibi… Bunlar da birer korku türü olduğundan “herkes korku taşımaktadır” diye istisna yapmadım.
Bir Avrupalı yazar korku için şu tespiti yapar; “Korku, herkesin içinde olan bir alevdir. Kontrol edersen içini ısıtır. Kontrolünü yapamazsan seni yakar.”
Korku, özellikle toplumları güdümlemede çokça kullanılan bir unsurdur. Peygamberlerin karşısına çıkan ve kendi milletlerinin kodamanları olanlar toplumlarını vaad ve mükâfatlarla değil, toplumsal korkularıyla Nebevi Davetten uzak tutmaya çalışmışlardır.
İnsanoğlu sahip olmaktan imtina edemeyeceği korku hissini kime karşı beslemesi gerektiğini öğrenmedikçe rahata ermeyecektir. Çünkü her bir meleke insanın içindeki bir boşluğu doldurmak üzere programlanmıştır. Toplumumuza bakın, korkuyu nasıl kullanacağını öğrenmediğinden yolun doğrusuna da bir türlü giremeyenlerle dolu.
Böylesi fertler;
Allah`tan korkacağına işini kaybetmekten korkuyor
Günaha bulaşmaktan korkacağına malının azalmasından korkuyor
Kabirden korkacağına rahatının bozulmasından korkuyor
Allah`ı razı edememekten korkacağına sevgili makamına koyduğu kişinin muhabbetinden mahrum kalmaktan korkuyor…
Herkes korkuyor. Korkuyor da korkuyoruz. Ama kimden, niye korkuyoruz, düşünmüyoruz. Dolayısıyla korku alevi içimizi ısıtmıyor, bizi cayır cayır yakıyor.
Neden/Kimden ve niçin korkmamız gerektiğini bilmek elzemdir. Çünkü bu durumda gerekli tedbirleri de almak zorunda kalacağız. Bakın sudan bile yeri gelince korkmamız gerektiğini insanlık olarak tecrübe ettiğimiz için suyu evlerimize kadar getirmemize rağmen tedbirini almış bulunuyoruz. Misalen; Suyun eşyalarımıza zarar vereceğini yani korkulması gereken tarafını bildiğimizden suyu borular içinde (tedbirinde) kontrollü olarak evlerimize sokuyoruz.
Bu şu demek oluyor; Neden korktuğumuzu bilmek gerektiği kadar, korkulması gereken yanlarını da bilmemiz şarttır ki, tedbirimizi ona göre alalım. Zira tedbir sadece zarar vermesinden korkulan düşmana karşı alınmaz. Bakın su gibi, insanlığın ilk nefesinden itibaren yanı başımızda olan bir dosta karşı dahi tedbir alıyoruz. Ateşi evlerimizden eksik etmiyoruz. Ama ateşten niye korkmamız gerektiğini bildiğimizden tedbirini alıyor, ondan faydalanıyoruz. Bu tedbiri bıraktığımız anda evimizi ya su basıyor, ya yanıp kül oluyor. Evimizi eski haline soktuktan sonra sudan veya ateşten vazgeçiyor muyuz? Hayır! Eksik etmemeye devam ediyoruz.
Ağzımızdaki baklayı haftaya saklarken sözün özü dersek; Korkularımızı hasretmemiz gereken makamı iyi belleyip niçin korktuğumuzu da şuurla bilmeliyiz ki, emniyetimizi sağlayabilelim.
SELAM VE DUA İLE