Davası cihan şümul, öğretileri evrensel olan Hz. Mustafa`ya selat u selam olsun…
Siyaset, Müslümanın ilgi alanlarındandır. Bir Müslümanın siyasetle haşir neşir olup sosyal hayatında siyaseti hep elinin altında tutması elzemdir. Burada tabiî ki politika ile özdeşleştirilmiş hele Türkiye`de çirkefe batırılmış anlamda siyasetle ilgilenmeyi kastetmiyoruz. Dikkat edilecek olursa İslam`ı vicdan ve camii arasına sıkıştırıp etkisizleştirmek isteyenlerin ilk icraatlarından biri, Müslümanın siyasetle bağlarını kesmektir. Siyaset Müslümanın sinirleridir. Sinirleri alınmış bir toplumu düşünmek bile korkunç.
Bu bağlamda, Kürt Meselesinde sadece siyaseten bile olsa müslümanların sözleri ve ilgileri olmalıdır. Söz söyleyecek ve alaka kuracak Müslümanlar da söylem ve ilgilerini tamamen ve her türlü taassuptan arî olarak Rabbani bir temel üzerinde geliştirmelidirler. Özellikle bir çatışma haline getirilmek istenen bu meselenin birinci dereceden muhatabı olan Müslümanlar bunu ilke edinmelidir. Yani Türk ve Kürt Müslümanlar bu konu hakkında konuşurken, yazarken, çizerken, sorunu tanımlarken veya çözümlerini izah ederken kendi aidiyetlerinin koyu taassubundan kurtulmak zorundadır. Zira bu meseleyi çözmeye ehil kişi(lik)ler Hanif bir tutumla yaklaşım göstermezse; İki halkın ve bu iki halkla bağlantılı kavim ve toplumların beyin ölümü gerçekleşmiş demektir. Bu cümlede, meramı anlatmak için kesinlikle mübalağa etmedim.
Tümüyle inandığım bir tespiti yazdım. Şayet iki tarafında müminleri bu konuya siyaseten el atıp Rabbani bir temelde değerlendirmez ve Kardeşlik hukuku içinde eşit ve adil prensipler oluşturmazsa çatlak büyüyecek, büyüyecek ta ki bir yerde patlak verecek. Söz konusu patlamanın hiç de hayra alamet olmayacağını düşünüyorum. Çünkü Türkler ve Kürtler başta olmak üzere eski Osmanlı sınırlarından tutun TC`ye kalan sınırlar içinde yaşayan bütün halklar etle tırnak gibi kaynaşmışlar, kız alıp vermişler, komşu olmuşlar, ticaret yapmışlar… elhasılı sosyal hayatta neler yapılabilirse yapmışlar, etmişler. Bu halkların bir sorun üzerinden ayrışması, kopuş yaşaması asırlara ve nesillere yayılacak acıları intac edeceğine inanıyorum. Tırnak etten ayrılır mı? Ayrılır. Tekrar tırnak çıkar mı? Çıkar. Ama o acısını tecrübe etmeye değer mi? Bence değmez. Şu an bir çatışma sürecinin zorlamasıyla olacak bir ayrışmadan bahsediyorum. Yoksa “Kürtler asırlardır olageldiği üzre Türklerin ağabeyliği ve gölgesi altında yaşasın, ümmetçilik adına bağrına taş bassın” felsefesinde değilim.
Burada şunu deklare etmeliyim ki, yazımın bundan sonraki bölümlerinde ve yazı dizimin tümünde yanlış anlaşılmalardan kurtulabileyim. Yani bu yazı serisinde benim “Bu Safiye`dir” ilanım olsun. Hele ki bir Türk kardeşim okuduğunda benim -yukarıda zemmettiğim- aidiyet taassubunun etkisiyle yazdığımı sanmasın. BEN KÜRT DEĞİLİM. Dediğim gibi “Bu bir Safiyedir” olarak bunu unutmayınız.
Doğma büyüme Doğuluyum. Doğuda okudum. Bölge Müslümanlarının ayrışma olmasın diye ne fedakârlıklara katlandıklarına yakinen şahidim. Sırf bu tutumlarından dolayı hedef haline geldiklerini ve karalama kampanyalarında düşmanlarının en büyük argümanlarından birinin bölge Müslümanlarının dinlerini ırklarının önüne almaları olduğunu söyleyebilirim. Düşünebiliyor musunuz; Bu Müslümanlar karalanırken atılan çamurlardan biri Selahaddin Eyyubi gibi ırklarına değil, dinlerine hizmet etmeleri olmuştur. Zira Kürt ateistler ve Kürtleri İslam öncesi şirk medeniyetine tebdil etmek isteyenler Selahaddin Eyyubi gibi şahsiyetlere Kürtlere, (Kürtlere demeyelim de) daha doğrusu Kürtlüğe hizmet etmedikleri için çok ağır hakaretler ettikleri bilinmektedir. Bu manada Eyyubi`nin torunları olan Kürt Müslümanlar da aynı saldırıya uğramıştır, uğramaktadır. Bu Kürt Müslümanların özelde iki halk genelde tüm halkların İslam paydasında buluşabilmeleri için ödedikleri bedellerden bir bedeldir. Kürt Müslümanların (daha kapsayıcı olarak) biz Bölge Müslümanlarının bu hali, Kan davası olan bir aşiretin mensubu olup kanlılarına aşiret duygularıyla değil İslam Hukuku ve Vicdanıyla yaklaşan bir adama benzer ki, kavmi o adamı her yerde, her fırsatta hor görüp, kınar. Sizler kendi kavmi tarafından kınanıp dışlanmak ne acıdır bilir misiniz? Kavminizden aklı ermezlerin “Onlar bizi bu kadar eziyor, siz hala İslam ve kardeşlik diyorsunuz” şeklinde levm etmesi ne kötüdür bilir misiniz?
Öyleyse Türk Müslümanların da kendi kavim ve devlet aidiyetlerinden ari, bedel ödemeye hazır olmaları gerekmektedir. Bunu sadece bir taraftan beklemekle haksızlık yapmakla kalınmayacak, din dışı söylemlerin eli de güçlendirilecektir. Yani Bölge Müslümanlarına öyle malzeme verin ki, bölge komünist kırmaları ağzını açtığında somut adımlarınızı gösterebilelim. Öyle Başbakan Hazretleri gibi Kürt Müslümanlara Çağrı yapmakla olmaz bu iş. Halkların kardeşliğinden bahsedeceksek ödenecek bedeller de karşılıklı olmalı
SELAM VE DUA İLE