Son zamanlarda gündemin baş döndürücü bir hızla değiştiği, her gün farklı olayların, maddi ve manevî buhranların yaşandığı günlerden geçiyoruz. Gerçi böylesi günler hiç bitmedi ki. Toplumda her anlamda bir buhran ve çöküntü yaşanıyor. Yaşanan olayların ortak noktası ise ahlâk. Yani bireysel ve toplumsal bir yok oluşa doğru hızla ilerliyoruz. Bir lokomotifin içinde hiçliğe doğru hızla yol alıyoruz.

Neden bu haldeyiz?

Niçin bu yok oluşa dur diyen birileri çıkmıyor?

Lokomotifi durduracak makinist yok mu?

Bir tarafta yaşanan ekonomik sıkıntılar, diğer yanda Gazze’de Müslüman kardeşlerimizin vahşice katledilmesi... Diğer yandan dur durak bilmeyen, her ne olursa olsun eğlencesinden vazgeçmeyen, vazgeçmezse bile saygı duyması gerekirken umursamazlıkla etkinliklerini aralıksız devam ettirenler.

Yaz geldi yaz şenlikleri, bahar geldi bahar şenlikleri, kış geldi kültür yolu etkinlikleri, festivaller, konserler...

Kültür yolu etkinlikleri! Hangi kültür acaba merak ediyorum. Tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi anlatmak, yaşatmaksa maksat, bunların hiçbirini göremedik. Batı tarzı eğlencenin tarihimizde, kültürümüzle, değerlerimizle bağdaşır hiçbir yanı yok.  Kültür yolu etkinlikleri derken neyi kast ediyor, neyi amaçlıyorlar merak ediyorum açıkçası. Hangi kültürü yaşatmaya çalışıyorlar?

Neden yitirdik ahlâkî duygularımızı, kim veya kimler unutturdu?

Değerlerine bağlı, tarihini doğru ve iyi bilen sağlıklı bir nesil yerine, şuursuz, gamsız, umursamaz bir nesil yetiştirme gayreti var sanki.

Bugün toplumda meydana gelen her olayın ahlâk yetersizliğinden, gayri ahlâkî yaşamlardan kaynaklandığını görüyoruz.

Öyle bir vaziyete geldik ki toplumsal anomaliyi yaşıyoruz. Toplumsal değerlerimizin yitirildiği, gayri ahlaki yaşamın dayatıldığı bir dönem.

Sokaklarımız, caddelerimiz, alışveriş merkezlerimiz, yani kamusal alanlar, çıplaklıkta yarışanlarla doldu. Mahremiyet diye bir şey kalmadı, sokaklara kadar taştı. Özel alan ile kamusal alan kavramlarının anlamını yitirdik. Bu anlamsızlık girdabında hayvani ve süfli bir toplum inşa edilmek isteniyor.

Toplum egoist, bencil, benmerkezci, aile kavramının anlamını yitirdiği bir vaziyete doğru sürükleniyor.  Ebeveynler çocuklarını ahlak ve terbiyesi için kontrol edemez oldu. Nasıl kontrol etsinler ki ahlaksızlığın, hayasız paylaşımların kol gezdiği dijital ortamlardan çocuklarını alıkoyamıyorlar.

Avrupa rüzgarının birey, aile, siyaset, hukuk, ekonomi, eğitim, kültür alanında bırakmış olduğu tahribatın etkisiyle toplumsal anomali ve çöküşü yaşıyoruz. Batının ahlaksızlık dayatan rüzgarı bir kara bulut olarak toplumun üzerine çökmüş.  Toplumun değer yargılarının birer birer yitirilmesi ahlaki çöküntünün en alt seviyelere kadar inmesine neden oldu.

Gayri ahlâkî tutum ve davranışlar, değerlerimizle uyuşmayan yaşamlar ve insanların tepkisizliği, sesiz ve seyirci kalması! Uyuşturulmuş gibi herkes. Umursamaz davranışlar, yanı başında gördüğü ahlaksızlıklara seyirci kalınması... Köy yanar deli taranır misali bizimki de.

Her gün özümüzden, değerlerimizden biraz daha uzaklaşıyoruz. Maneviyattan uzak yetişen, sosyal medyada sıra dışı paylaşımlar ile beslenen, her türlü ahlaksızlık ve çirkefin vermiş olduğu karmaşık duygularla yaşayan bir toplumun geleceği hiç de iç açıcı değil. Özellikle sosyal medyada her türlü ahlaksızlığın paylaşılması ve bilinçsiz sosyal medya kullanıcıları genç dimağları ve toplumu tahrip ediyor. Gördüğümüz bazı tablolar dini ve insani değerlerimizin azalmasına, huzurun yok olmasına sebep oluyor.

Toplumsal ahlaka tamamen ters, toplum tarafından asla kabul görmeyen davranışların normalleştirilmeye çalışılması, görmezden gelinmesi veya seyirci kalınması ve de buna herhangi bir müdahalenin olmaması toplumumuz ve geleceğimiz açısından büyük bir tehlikenin gelmekte olduğunun göstergesidir. Toplumun ve gerekli mercilerin buna çözüm bulması, dur demesi gerekir. Aksi takdirde uçurumun eşiğinde olan toplumumuzu toparlamak, değerleri ile buluşturmak çok zor olacaktır.