Manevî iklimdeyiz. Herkesin seçimlere odaklandığı bir zaman diliminde bu atmosferden biraz uzaklaşalım, kendimizi dinleyelim. Biraz tefekkür diyelim.

Ramazan-ı Şerif, içinde birçok güzellikleri barındırır. Bu güzelliklere kavuşmak, arınmak, Yüce Allah’a hakiki bir kul olmak için gayret gerekiyor.

Genellikle orucun faydaları hakkında konuşulur, hikmetleri pek konuşulmaz. Oysa orucun hikmetleri çoktur. Ramazan-ı Şerifte Yüce Allah kullarını Rab ismi şerifi ile terbiye eder, yol gösterir. Cenabı Allah nefis ile insanı terbiye eder. Allah’ın verdiklerine şükretmeyi öğretir.

Her yıl on bir ay yer, bir ay oruç tutarız. Nefislerimizi dizginleyelim. Yüce Allah’ın vermiş olduğu nimetlerin tadına varalım. Yeryüzünde açlık ve yokluk çekenlerin hâlini anlayalım empati yapalım diye...

Yeryüzü muazzam bir yer. Cennetten bir manzara, nimetlerle dolu bir sofra. Cenab-ı Allah’ın verdiği nimetleri görmemize sebeptir. Vagon vagon yeryüzüne nimetler gelir. Yazın ayrı lezzetler, kışın ayrı. Adeta Cenab-ı Allah’ın, misafirlerine ikramıdır. Yeryüzüne gönderdiği kullarına ikramı. Umulmadık, beklenmedik yerlerden yeryüzüne nimetler gönderiyor. Sürekli, hiç aksamadan, mevsimini şaşmadan. Yeni doğan bir bebek dahi doğduğu andan itibaren rızıklanıyor. Cenabı Allah’ın süt vermesi gibi.

Kışın kuruyan ağaçların tekrar yeşermesi ve odun dediğimiz ağaçlardan türlü türlü lezzetler göndermesi. Bununla Kemal-ı Rububiyetini görüyoruz yüce Allah’ın . Ne büyük ne muazzam bir şey, Allah’ın kullarına ikramda bulunması… Yoksa ağaçlar, toprak, deniz insanı tanımıyor ki ona nimetler göndersin. Tüm bunları özellikle Ramazan ayında idrak ediyoruz. Ve anlıyoruz ki insanın Rabbinden başka sığınacağı hiç kimse yok.

İnsanoğlu gafilane yaşadığı için Cenab-ı Allah’ın gönderdiği nimetleri ve yaradılış sebebini unutuyor. Sultan-ı Ezelinin bir kudret sofrasına emir gelmeden yiyemiyorsun. Anlıyorsun ki bu nimetleri ancak nimetin sahibi izin verirse yiyebilirsin.

Bütün Müslümanların aynı anda oruç tutmaları, Allah’ın rahmetine, azametine Rububiyetinin kulluğuna ram eyler. Böylelikle insan kendini ve Rabbini tanımış olur. Rabbinin terbiye etmesine bağlı olarak yaşadığını anlar. Kendini haramdan, günahtan, kötülüklerden muhafaza ederek, nefsini terbiye eder. Rabbine karşı sorumluluklarının farkına varmış olur.

Oruç Cenabı Allah’ın biz kullarına çok büyük bir nimetidir. Bu vesile ile firavunlaşmış azgın nefislerimizden arınmayı öğretir. Oruç Nuh peygamberin gemisine benzer. Gemiye binen kurtuluşa erer. Kullarının kurtuluşu ve selameti için her türlü yolu gösteren ve nimetler bahşeden Rabbimiz kullarının şükürlü olmalarını ister. Böylesi yüce bir Ulviye, nice nimetlere şükretmeyen; kulluğa, insan olmaya layık mıdır?

Nimetleri bahş edeni tanımamak...

Verdiği nimetlere şükür etmek gerek. Şükrün en büyüğü Allah’a layıkıyla ibadet etmektir. Hakiki nimetleri veren Allah’a teşekkür etmek, nimetleri Allah’ın verdiğini bilmek şükür gerektirir. Gerçek şükrün anahtarı oruçtur. Çünkü Ramazan ayı dışında gerçek açlık hissetmediğimiz için şükür etmiyoruz. Cenabı Allah Rab ismi ile kullarını terbiye ederken, oruç ile insana kim olduğunu, hakiki vazifesini hatırlatır.

Düşünebiliyor musunuz? Emir olmadan, vakti, saati gelmeden elimizin altında olan nimetleri yiyememek... İşte bu nefsi terbiye eden, enaniyeti bitiren, kulluğu hatırlatan oruçtur.