Gazze’de büyük bir soykırım yaşanırken, mazlum Gazze halkına destek amacıyla ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde mitingler ve yürüyüşler yapılıyor.
Birkaç gün önce İstanbul Galata’da da bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşte bir vatandaşa saldırıldı.
Sebep?
Tevhid bayrağı taşıyormuş!
Bu konu günlerdir konuşuluyor, konuşulmasının ötesinde fitne ateşini körükleme çabası var.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkede böyle bir olayın yaşanması sıradan bir olay değildir.
Toplumu ayrıştırmak, kaosa sürüklemek, değerlerimize, kutsallarımıza saldırmak...
Yaşanan toplumsal olayların hiçbiri birbirinden bağımsız ve münferit değildir.
Tevhit bayrağı Gazze’ye, Kudüs’e ve Filistin’e gösterilen duyarlılığın sembolüyken aynı şekilde İslam aleminin birlik, beraberlik ve kardeşliğinin de sembolüdür.
İslam Ümmetinin birlik, beraberlik ve kardeşliğinden rahatsız olanlar var.
Bundandır ki Tevhid bayrağına karşı saldırıya geçtiler! Hem de pervasızca saldırdılar.
Basın ve medyanın satılık kalemleri şiddeti övecek kadar ileri gittiler. Barolar birliği sözde hukuk savunucuları olacaklar, şiddet olayının arkasında durdular. Bu saldırının siyasi ayağı da şiddet faktörünün failini övecek açıklamalar yaptılar. Bu çevrelerin hizmetinde olan iş dünyası da devletin güvenliğini öne sürerek açıklamalar yaptılar.
Bu türden senaryolar ilk değil! Daha önce de bu türden senaryoların ülkemize nelere mal olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ne zaman Gazze’ye, Kudüs’e, Filistin’e sahip çıkacak bir irade ortaya atıldıysa, Türkiye’deki mason locaları hemen devreye girerek, “Devlet yıkılıyor. Hilafet geliyor. Ülke bölünüyor!” şeklinde suni gündemler oluşturarak darbe ve kaos ortamına zemin hazırlıyorlar.
Tarihimizi unutmayalım, çok uzak değil yakın tarihte bu ülke, bu halk neler yaşadı, unutmayalım.
Unutmayalım ki tarih tekerrür etmesin.
Bu karanlık çevreleri ve mason localarını hiç ama hiç unutmayalım.
Tarihi süreci yeniden hatırlamak, bu işin ciddiyetinin farkına varmak için gelin geçmişe bir yolculuk yapalım.
Konya’da 6 Eylül 1980 günü düzenlenen “Kudüs’ü Kurtarma” mitinginden sonra “Devlet yıkılıyor. Hilafet geliyor. Ülke bölünüyor!” naraları atıldı. Hemen ardından 12 Eylül darbesi yaşandı.
Yıl 31 Ocak 1997, Ankara Sincan’da “Kudüs Gecesi” programı düzenlendi hemen akabinde tekrar aynı terane, “Devlet yıkılıyor. Hilafet geliyor. Ülke bölünüyor!” ve 28 Şubat post-modern darbesi yaşandı.
Ve 1 Ocak 2024.
Senaryo aynı.
1 Ocak 2024 sabahı Galata’daki tarihi Gazze buluşması üzerinden kaos oluşturulmaya çalışılıyor.
Tevhid bayrağına karşı saldırıya geçenler, geçmişte olduğu gibi bu gün de benzer söylem ve eylemleri yapmaya başladılar. “Devlet yıkılıyor. Hilafet geliyor. Ülke bölünüyor...!” şeklinde suni gündemler oluşturmaya başladılar.
Bunlar ne yapmaya çalışıyor?
Karanlık çevreler bu söylemleri ile yeniden darbe ve kaos ortamına zemin mi hazırlıyorlar?
Galata’da yaşanan bu provokasyonun arkasında; kimlerin olduğu, kimin oyuncu, kimin oyun kurucu, kimin piyon, kimin mason, kimin hain, kimin israil ve MOSSAD hesabına çalıştığının araştırılarak aydınlatılması gerekiyor.
Provokasyonda yer alan karanlık yapıların hesabına çalışan; medya, yargı, askeri, ekonomik ve siyasi saç ayakları tespit edilmeli, hukuki süreç başlatılmalıdır.
Söz konusu olayın tarihi arka planına gidilerek, bu pervasız ve satılık sözde vatanseverlere karşı hükümet tedbir almalıdır.
Bu tür olayların öncesine ve sonrasına bakarak bu birilerinin kim, kimler, neden, niçin, nasıl ve ne zaman, hangi amaçla sorunsallarıyla olayın tüm yönleri aydınlatılmalıdır.
Söz konusu karanlık yapıların pervasızca saldırılarına karşı cesur adımlar atılarak yargı önünde hesap sorulacak bir irade ortaya konmalıdır.