Her iş ve meslek erbabının mesleğinde başarılı olması önemlidir, istenen bir şeydir. Ancak ‘imamlık` gibi kutsal ve halkın değer verdiği bir görevde bulunanların bu işin hakkını vermeleri çok daha önemlidir. Çünkü kutsal bir mekan olan camide cemaatin önüne geçip namaz gibi dinin direği sayılan bir ibadeti eda etmek azami dikkat ve hassasiyet gerektiren bir konudur.

Toplumun ve cami cemaatinin gözü imamın üzerindedir. İyi olsun, kötü olsun her yaptığı işi, konuştuğu sözü, sohbeti dikkatle takip edilir, değerlendirmeye konu olur. İmam Hatip`e başladığım ilk yıldı. Okul müdürümüzün bir sabah öğrencilere hitap ederken: ‘Evlatlarım, İmam Hatip`li bir öğrenci diğer bir okulun öğrencisi gibi değildir. Yapacağınız en ufak bir hata çok büyük görülür. Siz; üzerindeki en ufak bir lekeyi hemen gösteren beyaz kumaş gibisiniz` deyişini hiç unutmam.

İmamlık vazifesinde aranan özelliklerin başında imamın ilim sahibi olması gelir. İslamî literatürde ‘ilim` kuru bilgi birikiminden ibaret bir şey değildir. İlim, inanılan ve yaşanılan bilgidir. Bilgisinin gerektirdiği ahlâkî olgunluğa sahip olmayan imamlara itibar edilmez. Buna binaen imam`ın hakiki bir ilme sahip olması zaruridir. Dini bir görev ifa eden herkes için ilim ve o ilmin gereğince bir hayat sürmek son derece önem arz eder. Bilgili olup da onunla amel etmeyen kişiler, hem Allah katında, hem de halk içinde sevilmez ve itibar görmezler. Yaşam tarzı ahlâki olmayan bilginlere, toplumsal hafıza‘Hoca`nın dediğini yap, ama yaptığını yapma` meşhur değişiyle tepki vermiştir.

Dinî, fıkhi bilgi yanında, imamın bulunduğu makam gereği diğer bazı alanlarda da bilgi sahibi olması gerekir. Bu baptan imamın felsefe, sosyoloji, psikoloji ve eğitim alanlarında ortalama bir seviyede malumat sahibi olması gerekir. İyi bir bilgiye sahip olmak, mevcut gündemi takip etmeyi de gerektirir. Toplumdan ve gündeminden bihaber bir imam, halk üzerinde etkinlik sağlayamaz.

 İmam`ın dini konulardaki bilgi eksikliği kabul edilemez bir şeydir. Çünkü böylesi bir durum hiç hoş karşılanmaz ve kabul görmez. Genel olarak cemaat ve halk, imamın her şeyi bildiğine, hatta kimsenin bilemediği çok derin bilgilere sahip olduğuna inanır. ‘Bizim hoca çok derin` ifadeleri cemaat tarafından bilgisi iyi olan imamlar için çok kullanılır. İmam`ın özellikle ilmihal ve fıkıh konularında iyi bir bilgi sahibi olması cemaat nezdinde kabul görmenin ilk şartıdır.

 

İmam`ın bilgi ve birikimi konusunda asıl önemli nokta ise Arapça bilgisidir. Bilindiği gibi Arapça, hem Kur`an ve Hadis`in, hem de İslami ilimler alanındaki ana kaynakların dilidir. İslamî ve Kur`anî bilginin doğru anlaşılmasının Arapça ile çok yakından ilgisi vardır. Zira Arapça vahyin dilidir. Vahye dayalı Kur`an, bu dinin ana temel kaynağıdır. Dini görevler üstlenen herkesin bu dili bilme zarureti vardır. Batı kültür ve medeniyeti için Latince veya Grekçe ne anlam ifade ediyorsa, İslam kültür ve medeniyeti için de Arapça onu ifade eder. Arap dili İslamî ilimleri anlamanın vasıta ve aracıdır. Bir meslek erbabı için kullandığı alet ve malzemeler ne ifade ediyorsa, dini sahada görev alanlar için de Arapça onu ifade eder. Mesleğinin gereği bir aletin ne iş gördüğünü bilmeyen, onu kullanamayan bir sanatkâr düşünülemediği gibi Arapça bilmeyen bir din görevlisi de düşünülemez.

Bugünkü dini eğitim hem Arapça eğitimi, hem de diğer İslami ilimler açısından sorunludur. Özellikle İmam Hatip okullarındaki Arapça ve temel İslami ilimler alanındaki müfredat yetersizdir. Kur`an ayetlerini okuyup, onların ne anlam ifade ettiğini bilmeyen imamlar ile dindar bir nesil yetiştirmek nasıl mümkün olabilecek acaba? Müfredatın yetersizliğinden daha vahim olanı ise, bir kişinin imamlık yapabilmesi için Arapça bilmek gibi bir zorunluluğun olmamasıdır.

Ehliyetsiz ve bilgisiz insanlar her alanda sorundurlar, ama dini alandaki ehliyetsizlik ve bilgisizlik bir faciadır. Halkımızın meşhur değişiyle ‘Yarım hekim dinden eder, yarım hoca candan eder`