Cami İslam toplumunun kalbidir. Kalp, bünye için gerekli kanı pompalar ve kirli kanı da temizler. Kalbin  çalışamaz duruma geldiği anda ise bünye  yaşamını yitir. Aynen bunun gibi İslam medeniyetinin yaşayabilmesi için de camilerin işlevlerini bihakkın yerine getirmeleri gerekir. İnsanlık tarihinde görülen bütün medeniyetlerin kaynağı bir mabettir. Mabetsiz ve inançsız bir topluma rastlanmamıştır. Bizim medeniyetimizin  kaynağı da cami veya diğer  adıyla mescittir. Mescid olmasaydı İslam medeniyeti diye bir şey de olmayacaktı. Ünlü düşünürümüz Sezaî  Karakoç`un ifadesiyle İslam medeniyetinin ‘ana rahmi` mescittir.
 
Mescid,  İslam toplumuna hayat bahşeden temel damardır. Mimariden ve estetik görüntüden ibaret bir yapı değildir mescid. Mescid, toplumun her kesimine insani değerler aşılayan, onları her türlü zararlı unsurlardan da koruyan hayatî bir kurumdur. Mescid, diğer dinlerdeki mabetler gibi belli zamanlarda bazı ayin ve ritüellerin icra edildiği mistik bir mekân değildir. Mescid, ölülerin yıkanıp ahirete uğurlandığı bir yer değil; ölü ruhların ağırlanıp hayata kavuşturulduğu bir mekândır.
 
Hz. Rasulullah (asv) Medine`ye teşrif edince ilk faaliyet olarak mescid inşa etmiştir. İnşa edilen Mescid-i Nebevî Medine`nin hem fiziksel yapısının, hem de oradaki  hayatın merkezi haline gelmiştir. Mescitte ibadetle beraber adli işlemler, eğitim-öğretim, savaş ve barış kararları gibi diğer toplumsal faaliyetler   de  yapılmıştır. Gelen yabancı elçiler de burada karşılanmış ve ağırlanmıştır. Kısacası toplumsal hayatın kalbi burada atmıştır. Yani mescid, şehrin etrafında döndüğü ana merkez olmuştur.  Mescid`in bu özelliği Hulefa-i Raşidin döneminde de devam etmiştir. İslam dünyasının batılılaşma dönemine girdiği vakte kadar camiler üstlendikleri bu toplumsal misyonlarını kimi bazı eksiklerle beraber sürdürmüşlerdir.
 
Rasulullah (asv), toplumu camiden yönetmiştir. Hz. Peygamber(asv), toplumu ilgilendiren hemen her konuyu camiye taşımış ve orada çözüme kavuşturmuştur. İslam medeniyeti tasavvurunda camiler ‘Allah`ın evleri`dir. İnsanlık bir aile, camiler de o ailenin her tür ihtiyacının giderildiği mekânlardır. Cami`nin kubbesi gökyüzünü simgeler. Gök kubbe, altındaki her kesi barındırır ve korur. Camiler de herkese açık ve herkesi kucaklayan bir misyona sahip olmalıdır. ‘Allah`ın evler`inde herkes için güvenlik garantisi de vardır. ‘Hani, biz Kabe`yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık… (el- Bakara:125)İnancı ne olursa olsun her insan camiye girebilir.   Tevbe suresinin 28. ayetinin yasakladığı  şey, arap müşriklerin Mescid-i Haram`da   kendi inançlarına göre ayin ve ibadetlerini  icra etmeleridir. Cahiliye dönemi Arapları Mescid-i Haramı  çıplak olarak tavaf ederlerdi. İşte ayetin yasakladığı şey onların bu batıl, cahili ayin ve ibadetleridir. Yoksa bir insanın mescide girmesi niye yasak olsun? İslam`ın bu çok önemli merkezini bu ayete dayanarak gayr-ı müslimlere kapatmak doğru değildir. Kısaca mescid manevi bir  tedavi merkezidir. Bu manevi hastaneye her tür hasta kabul edilmeli ve bu mekânlar her tür manevi hastalığa düçar olmuş hastaların tedavilerini yapabilecek şekilde ehil kadrolarla donatılmalıdır.
 
Mescid`in toplumun bütün ihtiyaçlarının görüldüğü merkez olma özelliği İslamî tasavvurun bir sonucudur. Mescid bu özelliğiyle diğer inançların mabetlerinden farklıdır. Mabetler, genellikle belirlenmiş bazı vakitlerde dinî kimi ritüel ve ayinlerin yapıldığı mekanlardır. Bir inanç olarak İslam diğer dinlerden önemli farklılıklar gösterir. Bu farkların en önemlisi sosyal hayatı zapturapt altına almış olmasıdır. Caminin hayatın merkezinde yer olması İslam`ın varlığa bakış açısını ve olaylara karşı takındığı tavrını da yansıtır. Varlık bütünüyle Allah`a aittir. İnsanın kendine ait olmayan bu yerde nasıl davranması gerektiği ilâhî vahiy ile belirlenmiştir.
 
Cami, insanı ve toplumu her şeyi yaratan kudret ve iradeye yaklaştıran bir kurumdur. Bireyin kendisine,toplumuna ve bütün varlık alemine karşı sorumluluklarının bilincini aşılayan bir okuldur cami. Caminin minareleri tevhid`i, kubbeleri de evrenselliği simgeler. Caminin mesajı bütün insanlaradır. Cami, kötülük ve şerlerle mücadelenin de karargâh ve karakolları gibidirler. Bir beldenin Müslüman olduğunun simgesidirler.
 
 
Ne yazık ki, yaklaşık iki yüz yıldan beri başlayan batılılaşma süreciyle beraber mescid hem hayatın, hem de şehrin dışında bırakılmıştır. Adeta mabetsiz şehirler oluşturulmuştur. Modern kentlerde AVM, üniversite, finans merkezleri, sinema-tiyatro-gösteri salonları, spor stadyumları ve sivil toplum kuruluşları merkezde yer almışlar. Bu mekanlar kapitalizm ve sekülerizmin mabetleridirler.
 
Medeniyetimizi yeniden inşa etmenin yolu, camilerimizi asli hüviyetlerine kavuşturmaktan geçer. Yapılması gereken şey camilerin sayısını çoğaltmak değil, kimliğini ihya etmektir. Camiler, tevhidin sesini sadece kulaklara değil, kalplere de ulaştıracak şekilde yeniden inşa edilmeye muhtaçtırlar vesselam.