Michael, Güney Sudan`da ikamet eden İngiliz asıllı bir misyoner ve gizli bir casustur. Görevi dışında avcılıkla da uğraşan Michael, bir gün ormanda av peşinde koşarken bir kartal yavrusuna rastlar. Onu alır ve eve getirir.
Michael, kartal yavrusunun büyüyünce kendisini terk edeceğinden korktuğundan onu evcilleştirmenin bir yolunu arar. Bu amaçla küçük kartalı evde beslemekte olduğu tavuk civcivlerinin arasına bıraktıktan sonra: ‘Sen kartal değil civcivsin, kümes senin evin, bu tavuk da senin annendir. Artık sen de civcivler gibi önüne atılan taneleri ye` diye güçlü bir telkinde bulunur.
Küçük kartal, bu telkinin etkisinde kalır ve sahiden bir civciv olduğuna inanır. Artık civciv yeminden yemeye, onlarla beraber oynamaya başlar. Kendi türü olan kartallar gibi yükseklerde uçmayı unutur. Çok geçmeden küçük kartalın kanatları epey zayıflar, neredeyse uçma yeteneğini kaybedecek duruma düşer.
Günün birinde çevrede yaşayan büyük bir kabilenin şefi İbrahim, Michael`i evinde ziyarete gelir. İbrahim akıllı ve zeki biriydi. Civcivler arasında tane yiyen kartal yavrusunu görünce dehşete kapıldı ve şaşırdı. Kendi kendine ‘kartal yavrusu bu duruma nasıl düşer; civcivler arasında bir hayat sürmeye, tane toplayıp yemeye nasıl razı olabilir?` dedi.
Michael, kabile şefi İbrahim`in şaşkınlığını gidermek için ‘O, civciv olmayı tercih etti; tekrar kartal olacağı da yok artık` dedi.
İbrahim evin mutfağına girdi, bir parça et aldı ve onu kartal yavrusunun önüne attı. Ama yavru kartal, önüne atılan et parçasına dönüp bakmadı ve tane yemeye devam etti.
İbrahim, İngiliz misyoner Michael`e: ‘Dostum sen bu kartal yavrusunun tabiatıyla oynamış ve onu bozmuşsun. Ancak, o bir kartaldır ve çok geçmeden sana onun bir kartal olduğunu göstereceğim.` dedi.
İbrahim, kartal yavrusunu eline aldı, her iki kanadını elleriyle tutup açtı ve ‘sen bir kartalsın haydi uç` diyerek onu yukarı doğru fırlattı; ancak yavru kartal uçamadı ve yere düştü. Bunu gören Michael alaylı bir şekilde güldü.
İbrahim, olup biten karşısında umudunu yitirmedi ve bu defa kartal yavrusunu alıp evin damına çıkardı.Ona ‘sen güçlü ve yırtıcı bir kartalsın, Michael`e kanma, haydi uç.` dedi. Ne yazık ki kartal Michael`in yaptığı telkinin etkisinden kendisini bir türlü kurtaramadı ve titreyerek yere düştü.
Michael`in sevincine diyecek yoktu.
İbrahim bu defa kartal yavrusunu evden uzaklaştırdı. Sabahın erken saatlerinde sakin bir yere vardı. Yüksek bir kayalığın bulunduğu bir alanda durdu. Güneş ufuktan ışıklarını yayarak çıkıyordu. İbrahim, güneşe ve dağ zirvesine işaret etti ve: ‘Bak senin yerin güneşin altı ve şu kayanın zirvesidir. Sen oralarda uçmalı, zirvelerde yaşamalısın. Sana kümeste ve civcivler arasında yaşamak yakışmaz; haydi uç!` dedi.
Yavru kartal başını kaldırdı, kayalıklar arasından doğmakta olan güneşe uzun uzun baktı ve sonra vücudunda acaip bir güç hissetti. Korkuyu, kümes ve civcivleri de unuttu. Hızla kanatlarını çırptı ve yukarılara doğru uçmaya başladı. Havada halka çizip uçarken Micheal`e anlamlı bir bakış attı ve ‘ben gerçekten kartalmışım civciv değil` dedi.
Kartal uçmaya devam ederken İbrahim mahçup bir halde duran Michael`e döndü ve:
‘İşte siz Avrupalılar da, uzun bir süreden beri bizim gibi milletleri aldattınız. Ruhlarımıza umutsuzluk ve korku saldınız. Ama kurduğunuz bu sömürü tezgahınız daha fazla devam etmeyecek. Gerçekleri ters yüz eden yalanlarınıza artık kimseyi inandıramayacaksınız.` dedi.
Evet bu bizim hikâyemiz. Batı ile iki yüz yıldan beri devam eden hikâyemiz. Umarım daha fazla uzun sürmesin bu hikâye. Bir İbrahim çıksın ve bizi tıkatıldığımız kümeslerden çıkarıp zirvelere uçursun. Özgürlüğün, bağımsızlığın, hakkın, hukukun ve kardeşliğin bayrağını yükseklerde dalgalandırsın inşallah.