Arap baharı diye adlandırılan süreç devam ediyor. Büyük sosyal ve siyasal değişimlerin kısa dönemde bitmediği, etkilerinin daha uzun yıllar devam edeceği gerçeğini düşünerek olaylara bakmak sağlıklı sonuçlara ulaşmak açısından önemlidir. Bahar çoğu defa Kış`tan manzaralara sahne olsa bile bu hal geçicidir. Çünkü o, tabiatı gereği değişken ve hareketlidir. Bazen şiddetli sahnelere ve gürültülere şahit olunur. Fırtınaya dönüşen ahvalin hepsi kısa  sürelidir. Baharda kışın aksine, geceler kısalmış gündüzler uzamaya başlamıştır. Yani aydınlık karanlığa, nur zulmete galebe çalmıştır.

Yeni bir dönemi simgeleyen bahar`ın kanlı olması istenmese de kaçınılmazdır. İlahi sünnetullah kanunları bunu kaçınılmaz kılmaktadır. Eski toplumların başına gelenler bizim de başımıza gelecektir. Bundan kurtuluş imkanı da yoktur. Her gücün üstünde olan ilahi kudretin ve yardımın ulaşması da ancak bu zorluklara sabırla katlanmadan sonra olacaktır. Ne kadar üzülsek de, Suriye`de kan her gün artarak akmaya devam etmektedir. Ancak akan kanlar tıpkı baharda açan güller misali Kış`ın geride kalacağının   göstergesidir. Şehadet her zaman berekettir. Zulme ve barbarlığa karşı direnişte  akan kanlar adil bir istikbalin inşası için karılan harcın  sağlamlığının da  teminatı olacaktır.

Diktatörler (Bin Ali, Mübarek, Kaddafi) devrilmiş olsa da,  bu bahar henüz kışın etkilerini geride bırakabilmiş değildir. Eski rejimi simgeleyen bu isimler devrildiler, ama   rejimlerinin kalıntıları özellikle Mısır`da etkisini sürdürmektedir. Mısır`ı istikrarsızlaştırıp bir askeri ihtilal veya iç savaşa doğru sürüklemek için hem içerden hem de dışarıdan yoğun bir kuşatma devam etmektedir. Borsait`te yaşanan kanlı spor karşılaşması olayları, içerdeki eski rejim kalıntısı güçlerin boş durmadığının  son örneği oldu.

Suriye halkı bir yılı aşkın  süreden beri tek başına, hunharlığı tescilli bir rejime karşı kahramanca direnmeye devam ediyor. Gerçekten Suriye`de halk yalnız ve tek başınadır. Kendilerine yardım ettiğini iddia eden dış güçler  bu halkın hayrını asla istemiyor; sadece kendi çıkarlarının hesabını yapıyorlar. Amerika ve batılı devletler  Esat rejimi sonrasında yeni durumu kontrollerine almak ve  hegemonya alanlarını pekiştirme hesapları yaparken, bunun karşısında rejimi destekleyen Rusya ve Çin de aynı hesap adına halkın kanının dökülmesine sessiz ve seyirci kalmayı tercih etmektedirler. Uluslararası camia denilen zalim ve çıkar hesapları üzerine kurulu  yapının  Suriye`ye ve halkına getireceği bir hayır yoktur maalesef. İslam ve Arap ülkelerinin de kendi aralarında soruna bir çözüm bulamadıklarını ve hatta bunu tek başlarına düşünecek durumdan bile uzak olduklarını esefle görüyoruz.

Amerika ve İsrail bir yandan,  bölgedeki komşu ülkeler de diğer yandan çıkar hesapları uğruna Suriye`deki insani drama  seyirci kalmaya devam ediyorlar. Şam`daki aptal rejim ise sırtlanlar misali ülkeyi parçalamaya hazır bekleyen emperyalist güçlere davetiye çıkarmaya devam eden konumunu değiştirmiyor. Suriye ve halkı açısından şimdilik görünen tablo iç açıcı olmasa dahi bunun ilelebet böyle sürmeyeceği muhakkaktır. Hunhar rejim geçen her gün kan kaybederken, halk azim ve kararlılığından ödün vermeden direnişini sürdürmektedir. Zafer eninde sonunda sabreden halkın olacaktır.

Arap baharı sürecinin gerçek değil yapay olduğu, veya Amerikan oyunu olduğu yönündeki değerlendirmeler  doğruyu yansıtmaktan uzaktır. Dahası  bu tür değerlendirmeler, tereddüt etmeden göğüslerini kurşunlara  hedef eden kahramanlara da çirkin bir iftira ve saygısızlıktır. Devrim süreci büyük ölçüde halkın denetiminde gerçekleştiği gibi bütün engelleme ve saptırma girişimlerine rağmen halk gerektiği zaman devrimine sahip çıkmak için üzerine düşeni yapmaya da devam etmektedir. Mısır`da  Tahrir Meydanı bu ruh ve bilincin tazelendiği yerdir. Tahrir ve onu inleten imanlı kalabalıkların ruhu yok edilmedikçe devrim yaşamaya ve kemale doğru yol almaya devam edecektir.

Amerika, İsrail ve bölgedeki batı destekli ülkelerin Arap devrimlerini ve özellikle Mısır devrimini rayından çıkarmak için uğraştıklarını ve bunu yapmaktan da hiçbir zaman vazgeçmeyecekleri elbette göz ardı edilecek bir durum değildir. Ama unutulmasın ki, halkın birliği ve özgürlüğüne olan düşkünlüğü  karşısında hiçbir maddi gücün tertip ettiği komplolar  uzun vadede başarılı  olamayacaktır. Bu gerçeği  komplocuların kendisi de  anlamış olmalı ki, devrimleri engellemek için çareyi şeytani komplolar tertip edip   fitne-fesat tohumlarını ekmede arıyorlar.  Özellikle ırk ve mezhep fitnesini harekete geçirmek için yoğun çabalar harcıyorlar.   Sünni-Şii eksenleri oluşturup aralarında çatışma ortamları hazırlamak düşmanın vazgeçmediği tuzaklardandır. Bunca tarihi tecrübelere ve acılara rağmen bu tuzağa düşmeye aday kafaların olması ise ayrı bir dert.

Kim ne derse desin, Arap baharı süreci hem bölge hem de İslami hareketler açısından yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. Bölgede artık geriye kalmış diktatör yapıların devam etmesi, veya yeni diktatörlüklerin oluşma şansı hiç kalmamıştır, demek mübalağa olmayacaktır. Bu ne demektir? Bu demektir ki, artık bölgede egemen olan Amerikan istikbarı hızla irtifa kaybedecek ve Kudüs`ün özgürleşme süreci de başlayacaktır.

İslami hareketler ise, artık kabuklarından çıkıp mazlum halkın sorunlarına İslam`ın ışığında çareler aramak görevi ile karşı karşıyadırlar. Zira ilahi kader halkın eliyle bu görevi onlara tevdi etmiştir.